Mustafa Cemal TOMAR
HALET-İ RUHİYEMİZ VE MUTLULUK
HALET-İ RUHİYEMİZ VE MUTLULUK
İnsanoğlu beden ve ruhtan müteşekildir. İnsan ruhuyla kendini yönetir. Ruhun türlü türlü halleri vardır. Ruhun halet-i ruhiyesi dış etkenlerden çok etkilenmekte, ona göre şekil almaktadır.
Bedensel güc ne kadar fazla olursa olsun, ruhun gücü olmadan, ruh, bedene heyecan ve cesaret vermediği, o bedensel gücü eyleme çevirmediği sürece o bedenin hiç bir fonksiyon icra edemez.
Eğitim aslında bir anlamda ruhu eğitmektir, duyguları harekete geçirmektir. Çocukları derse motive etmek demek, ruhen çocukları derse hazır hale getirmek demektir. "Çocuğun gönlüne dokun" derler. Gönül ruhun bir versiyonu, bir alt kümesi, bir birimidir. Bir kimsenin gönlüne dokunmak aynı zamanda ruhuna dokunmak demektir.
Ruhun ihtişamı aslında buradan belli oluyor. Bizim günlük olarak aslında, içsel ve dışsal tepkiler karşısında ruhumuzun derinliklerinde yaşadığımız farklı farklı duygular vardır. Bu duygular farklı şekillerde içimizde tezahür eder. Düşen bir çocuğun acıyan ve yaralanan organının acısı beyninde yani ruhunda tezahür eder. Sevdiğimiz birini kaybettiğimizde de acı duyarız. Fakat yara acısıyla, sevdiğimiz birini kaybetmemin acısı aynı değildir. "Kalp yarası, gönül yarası derler buna halk arasında. Gönül yaraları kolay kolay dinmez. Bedensel yaranın acısı anlık-günlük-haftalıktır. Bir ağrı kesiciyle dindirilebilir. Gönül yaralarının ilâcı yoktur. Ömür boyu sürebilir.
Dünyada elde ettiğimiz her ne varsa bize farklı duygular yaşatır. Karşılaştığımız olaylar, beklenmedik süprizler de aynı şekilde duygularımızı oluşturur.
Hiç ummadığımız yerde süpriz birisiyle karşılaşınca, hele de sevdiğimiz birisi ise mutlu oluruz. Alacaklı oldup alacağımızı tahsil edemediğimiz birisi karşımıza çıksa acı çekeriz.
Bir pazar günü benim kızın misafirleri gelmişti. Kıymalı pide yaptırayım dedim. Pide salonunda daha önceden epeyce alacaklı olduğum ve çok uğraşmama rağmen alacağı tahsil edemediğim zekatı gördüm. Kıymalıyı unuttum, geçmiş günleri ve çektiğim çileler hafızamın derinliklerinden fışkırarak gün yüzüne çıktı. O günün ve devam eden günlerin tadı tuzu kalmadı.
Bazen acı hatıralar, bazen gün içerisinde ummadığımız olumsuz durumlar, bazen de şans eseri karşılaştığımız menfi olaylar bizi mutsuz edebilir. Tersi de olabilir.
Bilmiyorum ama iki doğrudan birini yatay diğerini de dikey çizsem, bu doğuların birinin ucuna mutluluk, diğerinin ucuna mutsuzluk yazsam, bir günümün grafiğini çizsem, mutsuzluk tarafının ağır, mutsuzluk tarafının hafif olacağı kesindir. Türkiye için konuşuyorum, çevrem ve kendim için konuşuyor ve yazıyorum. Bakınız dünyanın en mutlu ülkelerin; Finlandiya.Danimarka.İzlanda.İsveçİsrail.Hollanda.NorveçLüksemburg'tur.
İnternette şöyle bir haber var. Birleşmiş Milletler, 2024 yılına ilişkin Dünya Mutluluk Raporu'nu yayımladı. Türkiye bu yıl dünyanın en mutlu 98. ülkesi olarak belirlendi. Burada 2014 yılından bahsediyor. O zaman Türkiye finansal açıdan çok sıkıntılı görünmüyordu, hukuk daha iyi işliyordu, işsizlik o kadar fazla değildi. On yıl geçti aradan. Bizim sıralamamız çok daha aşağıya düştüğü bir gerçektir. Bu mutluluk sıralamasında enteresandır en mutsuz ülkeler müslüman ülkelerdir. Dünyanın önemli kaynaklarının yüzde ellisinden fazlası müslümanların elinde olduğu halde. Bu konu gerçekten izaha muhtaçtır.
Hulâsa saatlik, günlük, haftalık,aylık,yıllık ve ömürlük bir çetele tutsak, mutsuz-rolanti-mutluluk kıstaslarımız olsa, bu kıstasların ibretleri "mutsuzluk> rölanti > mutluluk" tablosu çizeriz her birimiz kendimize sanırım. Öyle ya Türkiye'de mutluluk sıralamasında dünya sıralamasında sonuncu sıralarda yer almaktadır.
Diğer taraftan dümyada murluluk, mutsuzluk...gibi duyguların belli bir sınırı vardır. Her birisinde bir ölçü verilmiştir. Diğelim ki mutluluğun zirvesi "yüz" ise bunu 101 yapmaya kimse kadir değildir. Olumlu ve olumsuz duyguların bir sınırı vardır demek istiyorum. Zira bir Hadis-i şerifin beyanında Resulullah sav bu konuya açıklık getirmektedir.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinle-dim” demiştir:
“Allah, rahmetini yüz parçaya ayırmıştır. Doksan dokuz parçasını kendi katında alıkoymuş, birini yeryüzüne indirmiştir. İşte varlıklar bu bir parça rahmet sebebiyle biribirlerine acırlar. Hatta hayvanlar, yavrusunun üzerine basacağı endişesiyle ayağını çekip kaldırır.”
Bu Hadis-i şerifin beyanına bakarsak öbür dünyadaki mutluluk oranı dünyaya göre yüzlerce kat daha fazla olacaktır.
Allah Teâlâ Âl-i İmrân / 14. Ayet-i Kerimede;
"Kadınlara, oğullara, yüklerle altın ve gümüş yığınlarına, iyi cins salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere olan düşkünlük isteği insanlara câzip gösterildi. Bunlar, dünya hayatının geçici birer metâından ibarettir. Asıl varılacak güzel yer, Allah yanındadır". Buyurmaktadır.
Şu halde bu dünyanın mutluluğu sınırlı olduğunu, dolayısıyla burada cenneti tesis etmeye kalkışmanın yersiz olduğunu hatırlatmak isterim. Ne kadar mutlu olmaya gayret edersek edelim ilâhi gücün belirlediği sınırın üzerine asla çıkılamıyacağı gerçeğini hatırlarmak isterim. Geçici mutluluk elde etmek için ömrünün tamamını bu yolda vakfedenlerden ve aldananlardan olmayalım. Ölüm tecelli ettiğinde bizimle beraber yolculuğa eşlik etmeyen mallardan ve amellerden uzak duralım. Selâm ve dualarımla...
16.05.2024