Kıyıdan uzaklaşmayı göze alamayanlar, yeni okyanuslar keşfedemez.

―Andre Gide

İnsanın, süreç içinde değişimi kaçınılmazdır. Zira, dünya hızla değişiyor, bilgiye ulaşım kolaylaştı ve her gün öğrendiğimiz, gözlemlediğimiz yeni şeyler değişmemizi kaçınılmaz kılıyor.
Zihinsel bir devrim geçirdiğimiz aşıkar, ancak bu değişim günlük hayatımızı ne derece yönlendiriyor ve değişen düşüncelerimizi topluma ne derece yansıtabiliyoruz?

Bu soruya verilecek olumlu bir cevabımız yok. Zira, düşüncelerimiz gelişse ve değişse bile ajandamızdan vazgeçmeyi göze alamıyor, geçmişin bize sağladığı imtiyazı bir güç desteği olarak yanımızda taşımayı gerekli görüyoruz.

Durum böyle olunca öğrendiğimiz şeyler sadece eskiye ait, köhnemiş düşüncelerin hareket alanını genişletmenin ötesine geçmiyor. Geçmediği için de bu değişimden ortaya toplumsal bir yarar çıkmıyor.
Aksine; bu tür davranışımızla geçmişin dilini, yani değişim öncesi yerimizi güncelleştirerek onları daha güçlü bir hale getiriyoruz.
Bu durumda, düşüncenin bağımsızlığını önceleyen, salt aydınlanmaya yönelik gerçekçi bir değişimden söz etmek zor.

Modern dünyada değişim görüntüsü altında çoğunluk kendi tabularını yeni görüntüyle topluma dayatıyor. Bilgi toplumsal yarar için değil, kişisel yararın güçlenmesi için araçsallaştırılıyor. Enformasyonun yaygınlığı bu istismarın imkanlarını çoğaltıyor. Sonuçta diyalog, uzlaşı gibi kavramlar çerçevesinde toplumlar aldatılıyor, saf, samimi insanlar, kandırılıyor.
Günümüz dünyasında, bilgi donanımımızla birbirimizi ne kadar kandırabiliyorsak o derece hareket alanımızı genişletiyor, geniş kitlelerce kabul görmemizi o derece kolaylaştırıyoruz.

Sonrasında da oturup şikayetçi oluyoruz. "Bu derece bilgili insanlar nasıl bu derece kaypak, nasıl bu derece bencil ve acımasız olabiliyor" diyoruz.
Oysa; bilginin kişisel menfaat aracı olduğu toplumlarda iki yüzlü, şartlara göre yer alma becerisini geliştirmiş insanlarla karşı karşıya kalmak kaçınılmaz bir son. Çünkü kişisel başarı denilen şey ne kadar kişiyi aldatabildiğinize bağlı. Eğer bu yapı içerisinde usta manevralarla kandırabildiğiniz insan sayısını katlayabiliyorsanız başarılısınız, yada ne kadar kişi kandırabiliyorsanız o derece başarılısınız.

Bunun nedenlerinin ne olduğu, temelinin neye dayandığını anlamaya çalıştığımızda, şunu söyleyebiliriz; sistemimiz çeşitli tabulara dayalı ve siyasal düzen bu tabuları koruma üzerine yol alıyor. Karşılıklı yarar dengesine oturmuş bir şekilde, her iki taraf bu tablo üzerinden kendini besliyor. Sonrasında karşı mahalleye dokunmadan cephe genişletmenin imkanları oluşturuluyor.

Peki böylesi bir manzaraya rağmen toplumum gelişmesi, gerçek yeni fikirlerin hayat bulabilmesi mümkün mü? Elbette hayır..

0 nedenle ,bizim bugün önümüze konanların çoğunlukla hiçbir yeni tarafı yok. Sadece yeni sunumlara sahipler.Buna rağmen bu tipler büyük bir yeniliğin, değişimin öncüsü rolü kesebiliyorlar.

Böylesi bir toplum yapısı içerisinde samimi olarak düşünceleri ortaya koymak, herkese yem olmak için ortaya çıkmaktan başka bir anlama gelmiyor.

Peşinen belirtmeli ki, buna rağmen yine de ortaya çıkmak isteyenlerin hali hazırda yem olmaktan kurtulabileceğini gösterir hiçbir emare yok.

Her tür şaklabanlıklarla ortalarda gezinenler aptallar sürüsünü efsunlayarak sahte samimiyetle kendilerine ilgi oluşturma peşindeler..

Velhasıl nereye dönsek sobe...

Dünya bu derece çirkinliği ne kadar daha kaldıracak bilinmez.

Ancak, tarih her çirkinliğin arşa ermesinin feci sonuna şahit.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.