Hüseyin YILMAZ
Bugün 15 Temmuz 2016, bir kaosun başladığı veya bittiği gün!
Bugün 15 Temmuz 2016, bir kaosun başladığı veya bittiği gün!
Gülen'le hayatımın hiçbir safhasında hemfikir ve gönüldaş olmadım. Zaman Gazetesi'nde çalıştığım seksenli yıllarda da birlikte değildim. Dokunulmaması gereken iyi bir gazeteci muamelesi görüyordum sadece, hepsi o kadar.
Nokta-i nazarım, bir terör teşkilatı kurup devleti yıkmaya çalışacağı kehâneti değil, Risâle-i Nurları istismar etmesi, Bediüzzaman'ın sırf Lillah için olan müstağni mesleğine gölge düşürmesi idi. 15 Temmuz öncesindeki son yıllarda ise istismar yerini kasıtlı bir tahribe, gölge ise küçümseme ve redde bıraktı.
Sadeleştirme adı altındaki tahribkârlığa, o devrin şartlarında bile bütün gücümle ve her riski göğüsleyerek karşı çıktım. Çokların hüsn-ü zannını kırdığım için yükselen itirazlara da kulaklarımı tıkayıp devam ettim.
15 Temmuz akşamının erken saatlerinde Cumhurbaşkanı'nın Kısıklı'daki evinin önüne çocuklarımla birlikte koştum. Beton mikserlerine tırmanarak canlı yayınlarla herkesi meydanlara davet ettim. Meydanda her akşam bir ay nöbet tuttum. Bugün olsa, aynı tavrı sergilemekte tereddüd etmem.
Ne var ki, 15 Temmuz'un gölgesi Nur Talebelerinin üstüne de düştü, İman ve Kur'an hizmeti büyük zarar gördü. Dershaneler boşaldı, gençler sokaklarımızdan geçmeye korkar oldu. Dünya ve dünyalıklarını çok sevenler, bizimle karşılaşmamak için yollarını değiştirmeye başladı. Kırk yıllık dostlarımız tanımazlıktan geldi.
Erdoğan'ın bir-iki müsbet çıkışı ılıman bir iklimin sebeb-i vücudu olmadı, olamadı. O da zamanla meseleyi nisyana terketti.
Eski Kamalist ve Ulusalcılar, FETÖ'den boşalan devlet kademelerine yeniden çöreklendi. Cumhur İttifakı devlet hayatiyetine hizmet etmiş gibi görünse de Ak Partide savrulmalara sebeb oldu. Milliyetçilik maskeli ırkçılık ile Kamalizme gün doğdu.
Umumî bir beliyye olan ahlâksızlık, neme lazımcılık tırmanışa geçti. Dünyevileşme tarikat ve cemaatleri tanınmaz hale soktu. Değer rüçhaniyeti maneviyattan maddiyata geçti; âhiret düşüncesi dünya emellerine yerini bıraktı.
Kamalist müfredat ve eğitim sistemi genç nesillerin şuurunu felc, ruhlarını katletmeye devam ediyor. Milletin dünyevî bekası için çok parlak bir merhale ve takdire şâyan büyük bir hizmet olarak gördüğüm savunma sanayiine verilen ehemmiyetin binde biri genç nesillerin yetişmesine verilmedi. Mevcud eğitim müfredat ve sisteminin olduğu yerde genç nesilleri kurtarmanın pratik bir yolu yoktur; birbirimizi kandırmayalım. Beş-altı yaşlarında ana kucağından koparıp fırlattığınız Kamalist eğitim cenderesinden bu çocukların on iki yılllık mecburi eğitimden sonra insan-ı kâmil ve makbul olarak çıkmalarını bekleyemezsiniz. Kazanılmaları da neredeyse imkânsızdır.
Şer'i Şerife dayanmayan ve hürmet etmeyen hukuk, kurunun yanında yaşı yakmakta beis görmedi. Suçun şahsiliği unutuldu, terör isnadı altında yaşın da yakılması sonsuz bir meşruiyet kazandı. İnsanların aylarca, yıllarca hukuk marifetiyle gasbedilen hürriyetleri, çoğu zaman mânâsız ve değersiz bir "pardon" ile tazminatsız kapatıldı. Bu hususta öne çıkması gereken Erdoğan, sandık endişelerine mağlûb düştü.
İki satır daha yazsam "FETÖCÜ" diye linç kıtalarının önüne fırlatacaksınız ama umurumda değil. Son nefesime kadar biiznillah hak bildiklerimi söylemekte tereddüde düşmeyecek, yutkunmayacağım. Zîra, aksi için rızası yoksa, tek bir hukuk bile beşeriyetin bütün hukuku ile muvazidir.
On yıl sonra geldiğimiz noktada maksadı İslâmî hayatın önünü kesmek olan FETÖ, bir nevi intihar bombacısı gibi bile olsa kazanmış; İslâmî hizmetler, en az çeyrek asır gerilemiştir. Erdoğan, sandık sebebiyle Ulusalcı ve Kamalistlere muhtaç olup kaybetmiştir. Türkiye, FETÖ gölgesi sebebiyle dindarlara sırt dönmüş, dünyevileşmiş; gençler ya nebat hayatına dönmüş ye da deizme kaymıştır.
Dünyevî hiçbir zafer ve saâdetle milyonların kaybettiği âhiret saâdetinin yerini dolduramazsınız. Şimdi idrak edemediğiniz bu büyük hakikati, Hazret-i Azrail göğsünüze çöktüğü zaman anlayacaksınız ama defteriniz kapanmış olacak, başa dönemeyeceksiniz.
Hulâsa-i kelam: Hem dindar hem dinsiz olamazsınız! Hem Kamalist hem Müslüman olamazsınız! Hem kavmiyetçi hem İttihad-ı İslâmcı olamazsınız! Hem Bediüzzaman'ı hem Kamal Atatürk'ü aynı kalbde taşıyamazsınız. Esad Erbili ile beraber Cumhuriyetin kurucu kadrolarına kucak açamazsınız.
Biz böyleyiz, deme hürriyetiniz var tabiî, fakat ben öyle değilim.