İMAMOĞLU’NUN CUMHURBAŞKANLIĞI HESAPLARI VE STRATEJİSİ

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, başından beri çalıştığı ajansın önerilerine azami şekilde uyarak seçim kazanmış bir isim.

Reklamlarını, algılarını iktidar taraftarlarının tepkileri üzerinden yürüterek bu başarıyı elde etti.

Şimdi de Cumhurbaşkanlığı adaylığına talip ve aynı stratejiyi uyguluyor.

Stratejinin özü şu; iktidar taraftarlarının tepkisini çekecek işlerle gündeme oturup, kendini tartıştırmak. Sonrasında da kendini haklı çıkaracak şekilde çok yönlü bir performansla muhaliflere karşı üstün çıkmak, ortamdan sempati ve yarar devşirmek.

İBB seçimlerinde bu strateji izlendi ve başarılı olunduğu İçin şimdi de aynı yol takip ediliyor.

İBB Başkanlığı seçimlerini hatırlayalım;

İmamoğlu, CHP içinde ismi adaylık için en az öne çıkan biriydi. Zira, tanınırlığı % 20 civarındaydı ve CHP’liliği eskiye dayanmıyordu. Aile köken itibarıyla CHP’li değildi ve İmamoğlu da sonradan CHP’ye geçip, bir ilçede Belediye Başkanlığı yapmıştı.

Böyle bir ismin Başbakanlık yapmış olan Binali Yıldırım gibi bir ismin karşısında kazanma şansı görünmüyordu. En ciddi handikapı da tanınır olmayışıydı.

Nasıl olacaktı ki İstanbul’lu onu tanıyacak, sonra da ona canla, başla sahip çıkacaktı?

İzlenecek yol ve yöntem için önce,toplumun ve İstanbul’un genel tablosu masaya yatırıldı.

İstanbul’da birçok Akpartili Belediye Trabzon/karadenizliler kökenliler tarafından yönetiliyordu. Bu önemliydi. Karadenizliler, Trabzonlular hemşehriciydi ve kendilerine dokunan, laf edenlere karşı kolayca bütünlük içinde olabiliyorlardı. Trabzonspor taraftarlığı ise hastalık derecesindeydi.

Trabzonsporlular şike ile şampiyonluklarının elinden alındığını düşünüyordu ve bu iddia üzerinden yetkililere kızgınlık duymaktaydı.

Eğer, mevcut sosyolojiye uygun bir isim muhalefetin adayı olursa Akpartinin Karadeniz destekli kalelerinden oy alınabileceği hesap edildi. Bu kitleyi bölgeci/milliyetçilik üzerinden biraz kızdırmakla Akpartililerin de Büyük Şehirde Trabzonlu bir CHP’li adaya oy vermeleri mümkündü.

Zira, Karadeniz’le sıkı bir bağı olan Demirel’in “hamsi kavağa çıkacak” sözünün nelere mal olduğu tecrübe edilmişti.

Yapılan hesaplara göre İmamoğlu bu stratejiye uygun bir isimdi. Trabzonsporda yöneticilik yapmıştı. Soy ismini sonradan değiştirmiş olduğu için rumluk iddialarına muhatap olup, bu şekilde kızdırılan Trabzonluların çoğunluğunun oyunu alabilirdi. Akpartili Karadenizliler yerelde kendi adaylarına Büyükşehirde de İmamoğlu’na oy verebilirdi.

İmamoğlu, ilericiliği, modernliği kimseye bırakmayan bir CHP’li olmuştu ama aile muhafazakar siyasetle içiçeydi. Baba, ANAP ilçe Başkanlığı yapmış, dayıların MHP ile yakın ilişkisi olmuştu. Kendisi de çocukluk yıllarında memlekette Süleymancı kursta okumuştu. Bu durum hem iktidara karşı olan Süleymancıların büyük desteğini sağlamak, hem de muhafazakar kesimin sempatisini kazanmak için büyük bir avantajdı.

İmamoğlu, kur’an kursu eğitiminin yanı sıra ayrıca, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminde muhafazakarların dini taleplerine hiç hayır demeyen biriydi.

FETÖ’nun TV’sinde spor yorumculuğu yapmış olması onların desteğini sağlayabileceği gibi, (Akpartiye karşıt olan) Milli Görüşçülerle de arası iyiydi.

Özetle; İmamoğlu, sıfatları ve kişilik özellikleriyle toplumun her kesimini bir şekilde etki altına alabilecek , nabza göre şerbet verebilecek bir isimdi.

İmamoğlu, fiziki olarak da istenilen aday profiline uygundu. Genç, eli, ayağı düzgün, her türlü demagojiye ayak uydurabilecek, maddi yönden zengin bir isimdi. Eşi ve ailesiyle birlikte, muhafazakar, modern bir aile görüntüsü veriyordu.

Akpartinin adayı olan Binali Yıldırım için söylenen yaşlı, yorgun ve isteksiz imajına karşı avantajlı bir isimdi.

İmamoğlunun adaylığı üzerinde karar kılındıktan sonra, sıra az tanınırlık sorununu aşmaya gelmişti.

Bunun yolu ise ilgi çekecek şekilde tartışılır olmaktan, gündeme yerleşmekten geçiyordu..

Bunun için “reklamın kötüsü olmaz” mantığı doğrultusunda Akparti medyası ve sosyal medyadaki kalemşörlerinin balıklama atlayacağı videolar çekildi.

Sözde, İmamoğlu çarşıda, pazarda gezerken yaşlı, genç çeşitli iktidar taraftarları ona tepki gösteriyor, İmamoğlu’nun ekibi bu görüntüleri montajlayarak sosyal medyaya “İmamoğlu’na büyük tepki” sunumuyla servis ediyordu.

Böylece bu videolar tartışmalara yol açıyor, iktidara yakın medyada ve sosyal medyada konu oluyordu.

Bu yöntemle İmamoğlu kısa zamanda yüzde yirmilerden, yüzde yüz tanınırlık seviyesine ulaştı.

Geriye tek şey kalıyordu; Yurt genelinde sempati oluşturup bu sinerji üzerinden İstanbul seçmenini etkilemek.

İşte bunu da yurt gezileri, Karadeniz mitingleri, birilerinin engellerine karşı dik duruş, külhanbeyce davranışlar vs gibi imajlar üzerinden yapılan tartışmalarla oluşturdular.

Son çıkış ise Akparti Medyasında bir canlı yayın yapılmasına bağlandı. Bunun için körü körüne muhalefet yapacağı tahmin edilen deneyimsiz bir programcı olan Turgay Güler’in programı seçildi. Güler’in, program esnasında İmamoğlu’nu köşeye sıkıştırma adına yaptığı her hamle İmamoğlu’na artı olarak döndü. Bu programı izleyen birçok kararsız oy İmamoğlu’na kaydı.

Ve kıl payı kazanılan seçimin iptal edilmesiyle iş iyice inada bindi ve seçimin iptali tekrarında İmamoğlu’na büyük desteğe dönüştü.

BALIKÇIDA YEMEK

Şimdi aynı senaryo İMAMOĞLU’nun Cumhurbaşkanı adaylığı yolunda

ortaya konmuş durumda.

Bu kez partisi içerindeki rakibi İ.B.B adaylığında isimleri geçmiş olan CHP’lilerden çok daha güçlü bir isim.. CHP’nin Genel Başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu..

Kılıçdaroğlu, millet ittifakında yer alan muhalefetin en büyük partisinin genel başkanı olarak bu dönemde de aday olmazsa Genel Başkan olarak kalabilmekte oldukça zorlanacak. Eğer, millet ittifakı Kılıçdaroğlu yerine bir başka ismi aday gösterir, Cumhurbaşkanlığını kazanamazsa bu durumda da Kılıçdaroğlu sorumlu tutulacak ve koltuğunda oturması imkânsız hale gelecek. Bu ikilem adaylığını adeta zorunlu hale getiriyor.

Öte yandan, bilhassa ekonomide yaşanan çeşitli zorluklar nedeniyle muhalefet, Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacağına son derece inanmış durumda. O nedenle Muhalefet cephesinde adaylık için alttan alta ciddi bir iç rekabet var.

Kılıçdaroğlu; “kazanırsam Cumhurbaşkanı olurum, kazanamazsam da aldığım ittifak oylarını kendimin oyları gösterip koltuğumu korurum” modunda.

O nedenle aday olmak için çoktan çalışmalarına başlamış durumda. Tabi, aday olabilmesinin dışındaki faktörlere bağlı olduğu da bir gerçek. Her şeyden önce ittifak ortaklarını ve muhalefeti adaylığı için ikna etmesi gerekiyor. Oysa, bu konuda işi zor gözüküyor..

Seçime girebilsin diye 15 vekilini borç verdiği ittifakın diğer büyük partisinin Genel Başkanı Akşener çoktan İmamoğlu’ndan yana tavır koymuş durumda.

İmamoğlu’yla, Akşener’in birbirine bu derece bağlılığının nedenlerini bilemesek de, Akşener’in iki önemli nitelendirmeyle İmamoğlu’na destek vermesi dikkat çekici.. Her iki nitelendirme de adeta Kılıçdaroğlu’nun yumuşak karnı..

Akşener, bunların birinde İmamoğlu’nu ikinci Fatih ilan etti, diğerinde de İmamoğlu’nun yüzünde Rabbi Yessir olduğunu belirtti.

Osmanlılık ve Sünnilik Kılıçdaroğlu’nun yumuşak karnı. Akşener, bu iki nitelendirmesiyle İmamoğlu’nu öncelikle bu kitleye şirinleştirdi. HDP kitlesine şirinliği ise İmamoğlu’nun kendisine bıraktı.

İmamoğlu, İBB’ye aldığı HDP’lileri karşıt medya üzerinden perçinlettirdi. Bu konuda PKK’lı oldukları belirtilenleri dahi işe alabilmeyi göze alabildiği imajına ilaveten bir de Dıyarbakır’a gitti, HDP’li vekillerle açılışlara katıldı, fotoğraflar verdirdi. Planında miting vardı ama Kılıçdaroğlu ona engel oldu.

Kılıçdaroğlu ise bu hamlelere karşı, en önemli kozunu ileri sürerek;

İmamoğlu ve bazı kesimlerin aday yapmak istediği Mansur Yavaş’ın önünü kesme hesabıyla Belediye meclislerinin Cumhur İttifakının elinde olduğunu, Belediye Başkanlıklarının boşaltılması halinde yerlerine seçilecek kişinin Akpartili biri olacağını vurgulayarak İmamoğlu’nun önünü kesmek istiyor.

Burada şunu tespitte yarar var;?İmamoğlu’nun adaylığının pazarlandığı bir alanda Mansur Yavaş’ın hiçbir şansı yok. Yavaş bunu bildiği için hiçbir şekilde öne çıkmıyor.

O nedenle: Kılıçdaroğlu, itirazını her iki isme yöneltse de asıl hedefi İmamoğlu..

Peki Kılıçdaroğlu’nun bu tür itirazları İmamoğlu’nun adaylığını kesmeye yeter mi?

İBB’nin yerel seçimlere 9 ay kala AKpartinin eline geçme rizikosu İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı olmak istemesinin önünde engel mi, ona oy verenler bu konuda nasıl düşünür?

Bence bu konuda İmamoğlu’na bir tepki oluşmaz. Ona oy verenlerin bir çoğunluğu Belediye hizmetlerinde başarılı olmadığını düşünmüş olsa dahi bu kesim Cumhurbaşkanlığı seçiminde İmamoğlu’nun Erdoğan’ı yenebilmeye Kılıçdaroğlu’ndan çok daha yakın olduğunu düşünüyor.

İmamoğlu’na oy verenlerin epeycesinin onu başarısız bulduğunu söylemek mümkün, bu haliyle yerel seçimde yeniden aday olup kazanması kendisi ve partisi açısından risk. Bu durumda Cumhurbaşkanlığına aday olup yerini 9 aylığına yani yerel seçime kadar bir Akpartiliye bırakmaya neden olması sorun yaratmaz. Bilakis seçim öncesinde yeniden sen yaptın-ben yaptım kavgası olur ki, bu tartışma İmamoğlu’nun başarısızlığını örtmeye yarayan bir tartışmaya yol açar ve CHP’nin yeniden İBB’yi kazanma ihtimalini yükseltmiş olur.

Bu genel tabloyu değerlendirdiğimizde; şu anda İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının önündeki tek engel Kılıçdaroğlu gözüküyor. İmamoğlu tarafından yürütülen stratejiye göre bunu aşmanın yolu ise Kılıçdaroğlu’na iç ve dış baskıyı gerektiriyor. Bu tazyiki CHP ve ittifak içinde kriz çıkarmadan yapmanın yolu ise İmamoğlu’nu en az Kılıçdaroğlu kadar önemli göstermekten ve Kılıçdaroğlu’na toplumsal baskı kurmaktan geçiyor.

İşte, bütün bu nedenlerle İstanbul yoğun karla felç olmuşken İmamoğlu’nu İngiliz Büyükelçisiyle gizli şekilde Sarıyer’deki bir balıkçıda buluşturmak ajansın önerisi gibi duruyor.

Bu buluşmanın basına sızma ihtimali neredeyse %100 iken, fırtına koparacağını bile bile böylesine bir buluşma ancak stratejik, iyi hesap edilmiş bir buluşma olabilir.

Buradaki amacın Belediye seçiminde olduğu gibi İmamoğlu’nu gündemde tutmaya ve adaylık iddiasını yükseltmeye yönelik olduğu açık..

Şöyle düşünelim; Büyükelçi buluşması Belediyede olmuş olsaydı sadece birkaç kişinin dile getireceği bir konu olurdu ve gündemde yer tutmazdı. Zira, daha önceleri de böyle buluşmalar olmuş ancak neredeyse gündemde hiç yer tutmamıştı.

Oysa,kar altındaki bu buluşma günlerdir gazetelerde, televizyonlarda, sosyal medyada tartışılıyor. Bu vesileyle de binlerce taraftarı İstanbul’da başarılı olduğu, iktidarın onu engellediği gibi savlarla İmamoğlu’nun şu ana kadarki durumuna sahip çıkıp, başarısızlığını örtüyor. İmamoğlu, böyle bir imkanı başka türlü nasıl yakalayacaktı.

Üstelik, görüştüğü kişi de kar kıyamet Ankara’dan kalkmış gelmiş koca İngiltere’nin Büyükelçisi.!

Bununla, belli ki ayrıca seçmen üzerinde uluslararası muhataplık ve dış destek görüntüsüyle, güçlülük imajı verilmek istenmiş.

Özetle; dün onu Belediye Başkanlığı için hazırlayanlar nasıl bunu Akparti medyası üzerinden yola çıkararak tartışmalarla gündeme taşımışsa, şimdi de aynı yöntem izleniyor. Balıkçıdaki fotoğraflar bence bu strateji gereği sızdırıldı.

Araya mobese kamerasının görüntüleriyle ilgili hukuki tartışmalar ve davaların girdiği de düşünülünce bu konunun epeyce daha tartışılacağı anlaşılıyor ki istenilen de bu..

Peki izlenen bu strateji İmamoğlu’nun adaylık ihtimalini yükseltecek mi?

Bunun cevabı tartışmaların ittifak seçmeni ve muhalefet üzerinde nasıl bir etki bırakacağına ve Kılıçdaroğlu’nun izleyeceği yola bağlı.

Sonucu ne olursa olsun senaryoya göre İmamoğlu’nun bir şekilde gündemde kalması gerekiyor. Bunun dışında başka bir şansı yok. Ve gündemde kalması için İmamoğlu’nun üst perdeden yeni atraksiyonlara başvuracağını tahmin ediyorum.

Bu yeni senaryoların neler olabileceğini ise zaman gösterecek..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.