“Adaletin İki Nehri Arasında”: Vahiy ve Felsefe Kesişiminde İnsanlık Arayışı

Yazar Ahmet Şükrü Kılıç, kalbinde büyüyen adalet arzusunun köklerini sorgularken, insanlık tarihinin iki büyük kaynağını – peygamberlerin ilahi öğretilerini ve filozofların keskin düşünce patikalarını – bir araya getiriyor.

Kaleme aldığı derinlemesine analizde Kılıç, 'adalet' kavramının, hem nebevi tecrübenin hem de akli hikmetin ortak kelimesi olduğunu gözler önüne seriyor.

Ahmet Şükrü Kılıç, 'Adaletin İki Nehri Arasında' başlıklı denemesinde, kişisel bir arayışla evrensel bir temayı ustalıkla harmanlıyor. Kılıç, sevgi duygusunu tam büyütemese bile, hiç tanımadığı insanların hakkını koruma isteği şeklinde tezahür eden bir adalet arzusunun rehberliğinde, iki büyük düşünce akımının kesişim noktasına odaklanıyor: Vahiy ve Felsefe.

Peygamberler ve Filozoflar Aynı Kelimeye Yöneltti: Adalet

Yazar, bu iki nehrin kıyısından kendisine seslenen tarihi figürlerle diyalog kuruyor ve her birinin, adalet bilincinin temelini oluşturan farklı bir erdemi işaret ettiğini belirtiyor.

  • Kendini Bilmek:

    • Hz. Âdem'in kusurunu itiraf eden tevbesi ("Rabbimiz, biz kendimize zulmettik...") ile Sokrates'in "Kendini bil" düsturu birleşiyor. İkisi de, kendi kusurunu bilmeyenin başkasının hakkını koruyamayacağını fısıldıyor.

  • Hakikatin Ağırlığını Taşımak:

    • Hz. Nuh'un "Sabret" ilahi emriyle küfre karşı duruşu ile Stoacı Epiktetos'un kendi kontrolünde olmayanlar için üzülmeme öğretisi birleşiyor. Ortak mesaj, sükûnetin, haksızlığa boyun eğmek değil; hakikatin ağırlığını taşıma cesareti olduğu yönünde.

  • Ruhun Uyumu:

    • Hz. İbrahim'in batıp gidenlere tapınmama ve hakikati arama yolculuğu ile Platon'un "Adalet ruhun uyumudur" ilkesi bir araya geliyor. Adalet arayışının, kalbin hakikate yönelişinin doğal sonucu olduğu vurgulanıyor.

  • Zulme Karşı Durmak:

    • Hz. Musa'nın zulme karşı direnişindeki ilahi cesaret ("Korkmayın; Ben sizinle beraberim") ile Nietzsche'nin cesareti en nadide erdem olarak görmesi kesişiyor. İki figür de, zulmü gördüğü hâlde susmanın insanın kendi ruhunu yaralayacağı konusunda uyarıyor.

Adaletin Sınırları ve İnsanın Sorumluluğu

Kılıç, arayışını Hz. Yusuf'un nefis terbiyesi ve Kant'ın ahlak yasasıyla derinleştiriyor; adaletin kendini aşabilmiş insanın işi olduğunu ortaya koyuyor.

Hz. Muhammed'in "İyilik ve takvada yardımlaşın" emri ile Hannah Arendt'in adaletsizliğe alışmanın ruhu çürüteceği fikri, denemenin zirve noktasını oluşturuyor. Bu nihai kesişim, zulme karşı durmanın erdem değil, insan olmanın gereği olduğu sonucuna ulaştırıyor.

Kılıç, denemesini şu çarpıcı tespitle sonlandırıyor: "Adalet arayışın yalnızca senin duygularının taşkınlığı değil; insanlığın seni içinden çağıran ortak sesidir."

Yazar, sevginin eksik kaldığı durumlarda bile insanı ayakta tutacak yegâne gücün adalet olduğunu; haksızlığa karşı atılan her adımın, hem vahyin hem de hikmetin yoluna birlikte basmak anlamına geldiğini belirterek, evrensel sorumluluk çağrısıyla okuyucuyu baş başa bırakıyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Haberleri