Resmi bir kuruma uygunsuz bir kıyafetle gelen kadını muayene etmeyen doktora soruşturma açılmış. Mevzuata göre, kim haklı kim haksız elbette ortaya çıkacak. Ancak, bu tür olaylara sadece yasal boyutuyla bakılmaz. Olayın bir de insanî, ahlakî, sosyal, toplumsal ve hatta psikolojik boyutu var.
Kaldı ki, -araştırınca siz de göreceksiniz- hastanın doktorunu seçme hakkı olduğu gibi, yasal yönden doktorun da hastayı seçme hakkı var. Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi Madde 18 gereğince doktor, şahsi veya mesleki sebepler ile hasta bakmayı reddedebilir. Üstelik hasta için alternatif pek çok doktor var.
Bu hakları bir kenara koyarak söylüyorum. Ergen bir kadının çıplak denecek bir kıyafetle resmi bir kuruma gelmesi ne derece doğru!? Doktoru bile çileden çıkaracak bir giyim tarzı, toplumun ahlaki değerlerine meydan okumak değil midir? "Ben istediğimi giyerim, dilediğim gibi vücudumu sergilerim" anlayışı, "teşhircilik" değil de nedir? Kıyafette makul ve meşru bir sınır olmalı değil mi?!.. Bu konuyu daha önce de yazmıştım. Sınırsız özgürlük olmaz!
Herkes bilir ki, sağlık kuruluşlarında muayeneye gelen bir hastaya perde çekili bir kabin gösterilir ve doktor gerekli görürse "soyunun" der. Orası özel ve mahrem bir alandır. Kimse perdeyi açıp bakamaz. Bakarsa "taciz veya sarkıntılık" suçu işlemiş olur. Ama bir hasta, sadece o alanda olması gereken bir kıyafetle kamusal alana giriyorsa ve doktorun karşısına da böyle dikiliyorsa, mahremiyeti de, özel alanı da ayaklar altına almış olmaz mı? Böyle bir hastaya "özel kabin" göstererek "soyunun" demenin bir anlamı var mı?! O zaman kaldırın kabinleri!..
Uzun süre içinde yaşadığım Hristiyan batı toplumlarında bile, inanın bizdeki kadar sınır tanımaz bir çıplaklık ve teşhir boyutunda bir açık-saçıklık yok!.. Onlar bu tür kıyafetleri ancak hafta sonları eğlence mekanlarında giyerler, kamusal alanlarda değil!..
Bizde, kadınlar arasında eğlenilen kına gecelerinde bile görülmeyen bir giysiyle ortada dolaşan, altında kısacık şort, üstünde göbek açık, sadece göğüs ucunu kapatan krop kıyafetle kamusal alanlarda özgürce gezen bu ar damarı çatlamış edepten yoksun kişiler, toplumsal dùzenimizi bozmakla kalmıyor, ahlakî değerlerimize ve kültürel kimliğimize darbe vurdukları gibi, erkeklerin ruh dünyasını ve psikolojik dengelerini de alt üst ediyor. Daha önce de, bir ögrencinin benzeri bir kıyafetle sınava geldiğini görmüştük.
Dişiliğini öne çıkaran boyutta vücudunu alenen teşhir eden açık saçık kıyafetli kadınların, hormonal yönden sağlıklı erkekleri ve özellikle genç delikanlıları taciz ve tahrik etmeleri konusuna hiç girmedim. Sokakta alenen öpüşenleri, sevişenleri de yazmadım. Aslında bu yön de millet olarak büyük bir problemimizdir. Çünkü, toplumda yaşanan tacizler, kavgalar, yaralamalar ve cinayetlerin çoğunun, bu cinsel tahriklerden kaynaklandığı bilinen bir gerçek.
Yukarıda anlattığım sebeplerden dolayı doktor kardeşimizin tepkisine hak veriyorum. İnsanî ve ahlakî bir tavır sergileyerek bir edep yoksununa haddini bildirmiş. İnsanlar, bu toplumda başkalarının da var olduğunu ve genel ahlak kurallarına saygılı olmaları gerektiğini bilmelidir.
Burada devlete düsen görev; kamu ahlakını korumak için "Ahlak Polisi" veya "Ahlak Zabıtası" kurumunu harekete geçirip sınır tanımaz bu vaziyete el koymaktır. Ailelerin de, bu konuda sorumlu ve büyük vebal altında olduklarını hatırlatalım.
Mehmet Emin PARLAKTÜRK