Avrupa’da Müslüman olmak

Arif AĞIRBAŞ

Çevremizde, mutlaka Almanyalı veya Avrupalı diye tanıdığımız insanlar vardır. Belki akrabamız, belki de sadece bir komşumuzdur. Samimi bir ilişkimiz yoksa onların hakkında pek bir şey bilmeyiz. Mesela dinine bağlı ise, dinini Avrupa’da nasıl yaşıyor bilemeyiz.  Bu yazımız ile sizlere Avrupalı bir Müslüman nasıl yaşar, tarif edeceğiz.

Almanya’da ikinci dünya savaşından sonra, ölen Alman erkeklerin sayısı o kadar çoktu ki, Almanya’da çalışacak ve tekrar Almanya’yı kalkındıracak insanlara ihtiyaç oldu derken, biliyorsunuz, Türkiye’den erkek işçiler Almanya’ya gittiler. Burada 2 tarafında hesap edemediği bir konu vardı. Almanya, Türk işçilerine Tren istasyonunda hoş geldin karşılaması düzenlerken, başka bir dine mensup kişileri ülkelerine aldığını hesap edemediler. Bu onlara ilerde beklenmedik sorunlar getirecektir.

Türk işçiler ise, bir kaç yıl çalışır, güzel para biriktiririm, sonra zengin insan olarak geri dönerim düşüncesi ile gelirken, bu düşüncenin o kadar da kolay olmadığını çabuk anladılar. Baktılar ki, evdeki hesap çarşıya uymuyor, geri dönmek yerine, ailelerini de getirmeye başladılar.  Buraya kadar hemen herkesin bildiği şeylerdir.  Mesele bundan sonra başlıyor.

Avrupalı Müslüman mı? Avrupa’da Müslüman mı? :

Türk işçilerin Almanya’ya ayak bastığından bugüne kadar karşılaştıkları ve her daim yeniden karar vermeleri gereken bir soru.  Avrupalı Müslüman olursanız, kimliğinizden, dininizden ve kişiliğinizden çok ödün ve taviz vermeniz gerekiyor. Eğer Avrupa’da Müslüman olursanız, aşırı dinci, Terörist ve Almanya toplumunu bir şekil tehdit eden bir kişi olarak sayılıyorsunuz. Şimdi ise buna ek olarak, dinine bağlı bir kimse iseniz mutlaka Erdoğancısınızdır yaftasını yapıştırıyorlar. Malum Cumhurbaşkanı’nı Almanya bir Diktatör ve aşırı dinci olarak görmektedir.

Avrupalı Müslüman terimini biraz anlatalım. Bu kimse, yeri geldiğinde dini emirlerini yerine getirmez, icabında içki de içer, başını örtmez, Almancayı Türkçeden daha iyi konuşur, Alman adet ve kültürlerini benimsemiş, yeri geldiğinde İslamiyet’e ve Türkiye’ye karşı, konuşur ve davranır. Bu kimse Avrupalı Müslüman bir kimsedir ve Almanya’nın istediği Müslüman tipi budur.

Avrupa’da Müslüman terimi ise dinine vatanına bağlı, dini hükümlerini yerine getiren, camilere giden, dinine ve vatanına hizmet eden, kişilerdir. Bunları Almanya istemiyor.  Bu kimseler Almanya’nın Müslümanlar üzerinde yaptığı planları her daim bozmuşlardır. Beklenmedik istenmedik uygulamalara Hükümeti zorlamışlardır.

Mesela, Almanya’ya ilk gelen gurbetçiler Cuma namazı kılmak istediklerinde ilk olarak kiliselerde kılmışlardır. Put, hac ve heykellerin üstlerini çarşaflarla örtüp Cuma namazlarını oralarda eda etmişlerdir. İlk zamanlarda buna severek izin vermişlerdir. Zira kilisedeki papazlar gelen Müslümanları Hristiyanlığa devşirme çabaları beklenildiği gibi sonuç vermeyince, “dinini özgürce yaşayabilir” kanununa göre, Müslümanlara camiler tahsis etmek zorunda kaldılar. Böylelikle, Müslümanlar cemaatleşmeye başladılar. Bu kanunu öğrenen her cemaat, kendi fikirlerine ait yerler açmaya başladı. Yine Almanya’nın istemediği bir şeydi bu. Cemaatleşmek demek çoğalmak demek, çoğalmak demek ise güçlenmek demektir.

Camiler cemaatler ve dolayısı ile Müslümanlar çoğaldıkça, ırkçı dazlak Naziler de azmaya başlayıp Müslümanları hedef almaya başladılar. Asırlardır hem cami derneklerine hem de Müslüman kişilere saldırılar devam etmektedir. Tam sayı veremiyoruz. Bu saldırılar hem polis teşkilatı tarafından hem de hükümet tarafından ya saklı tutuluyor ya da saldırı olarak kayıtlara geçmiyor.  Her şeye rağmen bu araştırmaları yapanlar oldu ve tam olmasa da, ortaya ürpertici bir sonuç çıkmıştır. Bir kaç saldırıyı kısa olarak belirtelim:

Tarih: 02.07.2016 Yer: Almanya/Kiel

Gamze K. Adlı Müslüman ev hanımı, bir gün çarşıya alış veriş etmek için çıktığında, Alman adamın biri kendisine pis Müslüman diyerek saldırıda bulunuyor. Var gücü ile yüzüne yumruk vuran 55 yaşındaki Alman kaçıyor ve yakalandıktan sonra psikiyatriye yatırıldı.

Tarih: 01.07.2009 Yer: Dresden/Almanya

Dresden Mahkemesinde duruşma esnasında Müslümanlara hakaret eden bir ırkçının hüküm yemesi ile sinirlenip, şahit olarak mahkemede bulunan Merve El-Sherbini’yi üç yaşındaki oğlunun gözlerini önünde 18 kere bıçaklayarak öldürdü. Kocası Okaz El-Sherbini, hamile olan Merve El-Sherbini’yi korumaya çalışırken bıçaklanmış, hatta mahkemenin bir güvenlik görevlisi saldırgana ateş edeceğine yanlışlıkla Merve’nin kocasını saldırgan olarak algıladığı için bacağına silahla ateş etmişti. Alman medyası uzun bir süre olayın üstüne gitmemiş, ancak dış basının olay hakkında haber yapmaya başlamasıyla ırkçı bir saldırıdan bahsetmişti.

Tarih: 23. Kasim 1992 Yer: Mölln/Almanya

Bir ev cayır cayır yanıyor.

Ev sakinleri bir Müslüman-Türk ailesi.

Evin içine Molotof kokteylli saldırı düzenleniyor. Ev birden alevlerle kaplanıyor.

Yangın sonucu Bahide Arslan ve iki torunu Yeliz Arslan ve Ayşe Yılmaz feci şekilde can veriyor.

Polis olaydan tam bir yıl sonra iki kişiyi tutukluyor. O zaman 26 yaşında olan Nazi Michael Peters, ömür boyu hapis cezasına ve arkadaşı Lars Christiansen ise 20 yaşında olduğu gerekçesiyle 10 yıl ağır hapis cezasına çarptırılıyor.

Mahkeme suç gerekçesini tespit ediyor: aşırı yabancı düşmanlığı ve özellikle de İslam düşmanlığı.

Evin tamiratında belediyeden hiç bir yardım alamadıklarını belirten Arslan ailesi, hayırsever vatandaşların yardımları ile evi yeniden onardıklarını belirtiyor. Belediye aynı zamanda evin duvarında bulunan levhayı "Haince kundaklama sonucu hayatını kaybeden..." yerine "Talihsiz bir yangın sonucu hayatını kaybeden.... anısına" diye yaptırdı ve bu ifadeyi değiştirmeye hala yanaşmıyor.

 

Tarih: 29.05. 1993 Yer: Solingen/Almanya

Meydana gelen olayda, dört aşırı sağcı Alman, Genç ailesinin evini kundaklamış, olayda ailenin beş bireyi hayatını kaybetmişti. Olayın meydana geldiği alan müze haline getirilmiştir. Almanya'da yaşayan bazı Türkler tarafından kurulan Cartel müzik grubunun 1995 çıkışlı Cartel şarkısının video klibinde de, bu katliamdan görüntülere ve haberlere yer verilmektedir. O dönemde yaşları 21'ın altında olan zanlılar en yüksek hapis cezalarına çarptırılmışlardı. 20 yıl sonra ise, artık serbest dolaşıyorlar. İçlerinden sadece biri mahkeme sürecinde Genç ailesinden özür diledi, zanlıların geri kalanlarının Solingen'de yaşadıkları biliniyor. Solingen yangınından hemen sonra, kapı zillerindeki Türkçe isimlerin silinmesi, balkonlarda "kundaklanırsak, bari söndürecek suyumuz olsun" diye hazır tutulan su dolu kovalar, damacanalar pencere kenarlarında hazır bulunduruluyordu.

Bugün bile hala, bir yerde bir ev yansa, hemen her gurbetçinin aklına Mölln ve Solingen kundaklamaları geliyor ve bu hiç bir zaman dinmeyecek bir yara olarak kalacak gibi görünüyor.

2015 yılına ait istatistiklere göre (Ocak – Haziran) toplam 5496 ırkçı saldırı yapılmıştır.

Sadece 2016 yılın ilk sekiz ayında yabancı düşmanı şiddet tanımına uyan suç eylemlerinin sayısını 1800’ü bulurken bunlardan toplam 507’si camilere yapıldığını görüyoruz. 

Kısacası, Almanya’da Müslüman Türk olmak hiç de kolay bir şey değil.  Gurbetçiler çalışıyor, para biriktiriyor, zengin oluyor ve Türkiye’ye gelince de paraları savuruyor diye düşünülmemeli. Madalya’nın arkası çok farklı bir tablo. 

Bunun yanı sıra, Müslüman Türklerin aleyhine alınan kararname ve uygulamalar mevcut. Sırf biz rencide olalım, bıkalım ve ülkeyi terk edelim diye yürürlüğe geçen ve geçirmek istenilen konular da mevcut. Bunları da bir başka yazımızda ele alalım. Şaşıracaksınız.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.