İçinde yaşadığınız çağı tanıyamazsanız eğer, tanımlanırsınız der Yusuf Kaplan.
Çağın ağlarına yakalanmamak için, içinde yaşadığınız çağı tanımanız lazım. Çağın kavramları, olguları ve olayları kim ve kimler tarafından üretiliyor.Kendimize ait bir kavram dünyamız olmadığına göre çağın kavramları karşısında boyun eğmiş ve teslim olmuş durumdayız. Bütün dünya Batıdan ithal kavramlarla yol al almaya çalışıyor. Asırlarca "Çağın Öznesi" olmuş, çağa öncü olmuş ve kendi medeniyetini kurmuş bizler ise Tanzimattan beri ithal ettiğimiz Batı kavramlarıyla yol almadığımızın farkında(mı)yız.
Çağa hükmeden Batı'nın sahte kavramlarından biri de bugün zihnimizi esir almış olan Hümanizm kavramıdır. Kelime manası insancıl ya da özgür insan.14 yy'da Avrupa'da yayılmaya başladı. İnsanın,her gayenin önüne geçirilmesi, insanın sonsuz bir şekilde özgürleştirilmesi ve nihayetinde insana varoluş gayesini unutturacak kadar insanın kendi kendini putlaştırmasıdır.
Hümanizm, İnsanı kainatta sonsuz bir özgürlüğe götürme anlayışı ve arayışı fikridir. İslamın doğduğu 6.asırda bütün bir insanlık benliğin, şan, şeref ve şöhretin esiriydi. Kendi özgürlüğünü savunanlar başkalarının özgürlük arayışlarına karşı çıkıyorlardı.
Çünkü insanı akıl dışı şeyler yönetiyordu; cimrilik hırs ve şehvet gibi.
İslamın doğmasıyla beraber kainattaki özgürlük arayışları frenlendi ve İslam, insanlara sorumluluk vazifesini vermeye başladı. İslam insanı heva ve heveslerinden uzaklaştıkça gerçek anlamda özgürlüğünü elde etmeye başladı.
Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakının…
(Âl-i İmrân, 102) ayeti insanların yüce yaratıcıya karşı sorumluluk vazifesini hatırlatıyordu.
"İnkâr tutsaklık, inanç özgürlüktür" diyen Sezai Karakoç, Allaha inanan insanın ancak gerçek manada özgür olduğunu dile getiriyordu. Çağın ağlarına takılmış, kök ve gök arasındaki maddi ve manevi değerlerini kaybetmiş olan Modern insan özgürlük hevesiyle çıktığı bu yolda tarihin en Modern esiri olduğunun farkında mıdır acaba?
Bu çağ aklın zaferini ilan ettiği çağdır.
Akıldan başka kılavuz tanımayan Hümanizm, Hristiyanlığa karşı Antikiteye sevgi beklemektedir.
İlk çağlarda yarı insan şeklinde tasavvur edilen Yunan tanrılarına dönüş serüvenidir. İnsan anlamını yitirmiştir. Maddi iktidar manevi otoriteye galip gelmiştir.
Ortaçağda Hristiyanlık inancına bağlı olan ve bunun için mücadele eden Batı insanı Rönesans, Hümanizm ve Reform hareketleri ile aslında bütün inanç sistemlerine meydan okudu.
Kılavuzumuz "hikmet" değilmiydi!
İmanını kaybeden ve kaybetmekte olan bir çağın içindeyiz.
Ve bu çağın dini Hümanizm olmaya ramak kaldı.
Kavramlardan çok kılıflar hakim olmaya başladı maddi ve manevi dünyamızda. Kılıflar ki zihnimizi esir almış sahte maskeler.
Biz dıştan değil içerden çürüyoruz. Çağın sloganları benliğimizi sarsmaya devam ediyor.
Ruhumuzun ve kalbimizin önündeki bentler ne ara yıkıldı, zehirli taşkın sular ne zaman sızmaya başladı gönül dünyamızdan içeri.
Neydi bizim sloganımız!
Neydi mehter marşıyla cihanı titrettiğimiz mukaddes davanın gayesi!
Kemal Tahir, Hümanizm dünyanın en namussuz sömürüsü olan burjuva sömürüsünu örtbas etmek için ileri sürülmüş bir duman perdesidir diyordu.
Hümanizm, batının Hristiyanlığı tanı inanç sistemine bağlılığını bırakarak kendini tanrılaştırmasıdır.
Rabelaise göre;Vicdana dayanmayan ilim, ruhun iflasıdır.
Hümanizmin vardığı nokta insandır. Sadece merkezde insan yer alır, herşey insan içindir. Tabiat ve kainat insan için feda edilmelidir. Halbuki islam medeniyetinde karıncanın dahi hakkının olduğu bilinir.Çağa hükmeden Sultan Süleyman'a, Şeyhülislam tarafından ikaz verilerek karıncanın ahirette hakkını alacağı yönünde nasihat verilmiştir. Bütün bir kainat insanın yolunu bulması için vardır, birer işarettir.Trafik levhaları gibi yol göstericidir, insanın yoldan çıkması için değil.
Bu akımın son aşaması Marksizmle tanrıtanımaz egzistansiyalizm(varoluşçuluk). Bu akımlar Batıyı kurtarmak yerine daha da karanlığa gömmüştür.Hatta Doğu insanının da zihnine musallat olmaya çalışmıştır. Hiçbir fikir ve ideoloji İslam ve islamın kavramları kadar insanlığa faydalı olmamıştır.
Düşüncede yeniden doğuş mu bu zaten İslamiyette vardı.
Hümanizm de insan en büyük köledir, islamiyette her insan Eşrefi mahlukattır, yani yaratılmış en değerli ve kıymetli varlık.
İnsanın necatı hudutları aydınlık olarak bilmesinden ve kendi hiçliğini idrak etmesinden geçer.
İnsan, hudutlarını bildiği ölçüde özgürdür.
İslam, insanın iç dünyasını güzelleştirirken Hümanizm insanın dış görüntüsünü güzelleştirmiştir. Gayeyi dış'ta aramıştır. İç ihmal edilmiştir. Dış dünyaya meydan okuyan bu çağın insanı iç alemi harabeye döndüğü için mutluluğun ve huzurun formülünü kaybetmiştir. Mutluluk üç kelimede gizliydi; "Teslim ol, kurtul".
Hümanist anlayış bütün kozmosu esir aldığından bütün bir insanlık özgürlüğü bu kavramlar sayesinde elde ettiğini zannediyor.
İste Ammar bin Yasir,
Mekkeli müşriklerin elinde köleydi. Allaha inandığı için işkence görüyordu. İşkence gördüğü zaman dahi asıl özgürlüğünden taviz vermedi. O biliyordu ki gerçek ve hakiki özgürlük sadece yüce yaratıcıya boyun eğmekti. Ammar, Dıştan gelen sese değil, şahdamarındaki sese kulak verdi. Ve ötelerden kokusunu aldığı ebedi özgürlük için yüzlerce kılıç darbesine karşılık sabrıyla teslim oldu. O Ammar ki Hazreti Ömer zamanında Kufe valisi oldu.İşte İslamın insanlığa verdiği özgürlük.
Kölelikten Valiliğe.
Bütün makamları ayaklarının altına alan gerçek özgürlük, Ammar bin Yasirin özgürlüğü.
Eşyaya boyun eğmeyen insan asıl özgür insandır.
Eşyaya boyun eğmiş insan köle insandır.
Hangi inanç sisteminin içinde böyle bir nizam vardır. Sadece yüce yaratıcıya boyun eğen insan gerçek özgürlüğün tadını alabilir.
İşte İslamın özgürlüğü;
Kölelikten valiliğe.