Dolar mı Onur mu… -12-

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Refah devleti ile devletin ekonomideki düzenleyici rolü ister istemez arttı. Devletin ekonomiyi yönlendirme vazifesi (regülasyon) siyasilerin yetkisinde olduğundan zaman içerisinde kamu kaynakları popülizmin bir aracı oldu ve kamu kesimi aşırı büyüyerek verimsizleşti. Ünlü İngiliz filozof ve siyaset bilimci Thomas Hobbes bunu 1600’lü yıllarda görmüş ve aşırı büyüyen devleti, ‘Leviathan’ (ejderha) olarak nitelendirmiştir. 1970’li yılların sonu, 1980’li yılların başından itibaren regülasyon değil, ‘deregulasyon’ politikaları itibar görmeye başlamıştır. Bununla da yetinilmemiş, siyasileri sınırlandırmak için anayasalarla ya da yasalarla (mali kural, ekonomik anayasa, anayasal iktisat, kamu tercihi teorisi diye isimlendirilen) kurallar getirilmiştir.

Yukarıdakilerin hepsi ‘kurumsal’ çözümlerdir.

Kısa vadede sonuç da vermektedir. Kapitalizm ekonomideki iki temel belirleyiciden birisi olan insana dayalı bir model geliştirememiştir. Doğası gereği de mümkün değildir. Zira çıkara dayalı bir ilişkide topluma karşı sorumlu bir insan modeli söz konusu olamayacağından emir ve yasaklara dayalı (kurumsal) bir yapı (palyatif) bir çözüm olarak görülebilir. Böyle bir yapıda kimilerinin vergiler atışlarını gerekçe göstererek vatandaşlıktan çıkması da yadırganmamalıdır. Rus vatandaşlığına geçen ünlü Fransız aktör Gerard Depardieu sembol isim olmuştur. Ya da vergi artışlarından kendisine de borç çıktığını ve bunu ödemeyeceğini bir siyasiden duymak şaşırtıcı olmaz. İnsanların vergi cennetleri vasıtasıyla gelirlerini ülke dışına transfer etmeleri de bu çerçevenin içerisinde gayet anlaşılabilirdir. Devletler bunları azaltmak için global çapta işbirliğine gitme gereği (transfer fiyatlandırması) bile hissetmişlerdir.

Laissez-faire’in sınırsız bireyselciliği sosyal sorumluluğu yok etmekte ve beraberinde sosyal düzensizliği getirmektedir. Aslında sosyal düzeni koruma maksatlı kurumlar ana akım iktisat tarafından da geliştirilmiştir ama bu sonradan olmuş ve vergiler vasıtasıyla ve zora dayalı olarak mümkün olabilmiştir. Elbette ilk dönem iktisat anlayışından farklıdır bu. Zira sosyal-refah devleti anlayışı bu konuda devlete önemli vazifeler yüklemiş ve sistem içerisinde sosyal bilincin artırılmasına dönük çabalar yok farz edilemez.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.