EĞİTİM VE FELSEFE ÜZERİNE

İbrahim Halil ER

Bazıları felsefeyi kurtarıcı sanıyorlar ama felsefeden ziyade doğru düşünme ve hikmet verilmeli... Bizdeki felsefe dersi doğru düşünme ve muhakeme etmekten ziyade batı felsefesinin aktarımı ve tarihidir. Bu açılardan nakıstır. Gerçekten felsefe değil, bir düşünce tarihidir. Bunu da öğretirken mukayeseli öğretmek gerekir.

Şu anki müfredat doğrudan İngilizlerin başka bir deyişle Amerika’nın denetiminden ve yönlendirmesinden geçmektedir. Sömürge ülkelerine hazırlanan bir müfredattır. Türkiye’de buna Fulbraghit sistemi denir. Müfredatın başında dört kişilik bir komisyon bulunmakta olup ikisi Türk ve ikisi Amerikalıdır. İhtilaf durumunda Amerikan konsolosluğunun kararı geçerlidir.

Eğitim sistemi baştan aşağı yanlış...din eğitimi de zaten mış gibi yapılıyor... imam hatipler eski tadında değil. ilahiyatlarda kız ve erkekler arasındaki ilişkilerin boyutunu da ilahiyat öğrencilerinden öğrenebilirsiniz. Ama kesinlikle işidçi yetişmiyor. Bu açıdan sevindirici olsa da hadis ve sünneti kabul etmeyen bir tayfa yetişiyor... Türklerde işidçi ve Vahhabi pek çıkmaz..

Mesela bizde felsefe dersleri yanlış veriliyor. Yani daha doğrusu batı nasıl yapmışsa biz de tercüme edip öğretiyoruz. Felsefede ekoller vardır ve bu ekollerin hep kurucusu batılı düşünürler gösterir. Halbuki bunların bazılarının kurucusu Müslümanlardır veya bu alanda orijinal çalışmalar yapmışlardır. Bu belirtilmeli. Ayrıca her ekolde Müslüman düşünürlerin düşünceleri de geniş bir şekilde verilmelidir. Hatta batılı düşünürlerin etkilendiği Müslüman düşünürler de verilmelidir. Yani bir İslam düşünce haritası çıkarmalıdır. Bunun için başka derse bile gerek yok felsefe ve tarih derslerinde bunlar verilebilir.

Genelde bizde İslam medeniyeti ya da bilim tarihi gibi ayrı dersler koyma eğilimi var, bu yanlış. Çünkü biz normal derslerin içine bunu serpiştirmediğimiz sürece o alanları karşı tarafa kaptırmış oluruz.

Felsefe deyince batılılar sadece filozofları bu kategoriye almaz, kendi düşünce dünyalarındaki her düşünürü bu kategoriye dahil etmektedirler. Halbuki Ebu Hanife, Şafi, İbn Arabi, Suhreverdi, Gazali gibi alimler de aynı zamanda bir filozoftur. Yani felsefeyi bir düşünce tarihi olarak okursak düşünce alanında çalışmış herkes bu kategoriye girer ve batının birçok felsefi ekollerin içine girer. Örneğin Dekart Gazali'den etkilenmişken, Bacon da Suhreverdi'den etkilenmiştir. Kand da İslam filozoflarından etkilenmiştir. Yani bunlar da bizim felsefe dersinde ve felsefe tarihinde verilmelidir.

Dört mezhep imamlarımız ve fıkıhçılarımız sadece fıkıh ve İslami eserlerde değil, onları sosyal ilimlerin ilgili konularında da anlatmalıyız. İmam-ı Şafi’yi hukuk usulu, Ebu Hanife’yi hukukçu ve sosyolog, ibn-i Arabi’yi de sadece tasavvufçu değil bir filozof olarak niteleyebiliriz. Bugün din alanına hasrettiğimiz birçok alimin düşüncelerinin felsefi boyutunu göz önüne alarak yeniden tasnife tabi tutmalıyız.

Bunun dışında birçok Osmanlı düşünürü var ve onların isimlerini felsefeciler bile bilmezler. Halbuki çok orjinal görüşleri vardır. Onların düşünceleri ve eserleri kazanılmalı, üzerlerinde tartışılmalı, felsefe tarihinde özgün yerine konulmalıdır.

Kaldı ki ahlak (etik) felsefe denilince kimse Mutasavvufları aklına getirmez ve hemen batılı düşünürler akla gelir. Halbuki bu alanda ilk çalışma mutasavvuflar tarafından yapılmıştır. Psikoloji denilince froud'dan başlatılırken Müslümanların nefs ve ruh kavramı ve bunun üzerinde ki çalışması göz ardı edilir.

Yani saymaya kalkışırsak çok materyalimiz var ama maalesef bunu anlayacak adamımız yok. Çünkü bizim filozoflarımız kendi kültürünü ve İslam kültürünü bilmiyor...

Mezhep imamlarımız sadece bir fakih değil hepsi hukuk felsefesi kurucusudur. Müçtehitlerimiz de öyle. Hiç onlara bu açılardan bakılmaz. Aynı zamanda siyaset felsefesicidirler. Yani felsefe deyince sadece Yunan düşüncesi anlaşılmamalı, her türlü düşünce felsefenin içine girer.

Fıkıh ise aynı zamanda bir Müslüman sosyolojisidir. Sosyoloji yok iken fıkıh vardı ve sosyoloji yapıyordu. Bu konuda uzun bir yazı kaleme almıştım...

Kelamın kendisi aynı zamanda ontoloji felsefesidir ama maalesef ontoloji denilince hiç bizim kelamcılar (eşari, maturudi ve hatta muhalif çizgide olan mutezili, cebri ve kaderiden) bahsedilmez. Yani koca bir İslam kültürü ve dünyası yok sayılır. üç beş büyük filozofun dışında kimse yokmuş gibi anlatılır. Genelde İslam felsefesi denilince Kindi, İbni Sina, İbni Rüşt, Farabi akla gelir ve bunların dışında en fazla üç beş kişi eklenir ve geri kalan muktesabat yok farz edilir. Bizim yeniden bir Felsefe tarihini yazmamız ve bu şekilde bir eğitim programı çıkarmamız lazım.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.