HAFIZAMDA YER EDİNEN NOTLARDAN Prof. Dr. Salih Şimşek
Aklıma geldi de…Bir zamanlar Süleyman Demirel’in unutulmayan bir sözü vardı: “Ya neresini sıkacaktım?”
İmamoğlu’dan: Diyanet İşleri Başkanı benim Diyanet İşleri Başkan’ım değil. İnancım gereği ben onu kabul etmiyorum.
İnanalım mı? Gülelim mi? Silivri mukimi İmar-oğlu demiş ki: Ne kimsenin hakkını yedik ne de boğazımızdan haram lokma geçirdik.
Devlet silkelemeye başlayınca her yerden balya balya para dökülmeye başladı. Aldığı rüşvetlerin kendisini kurtaracağını sanmıyorum.
Şöyle bir inceleme yapın. Göreceksiniz ki; ülkemizin en zengin semtlerinde solcular yaşar, en zenginleri onlardır ama hiç doymazlar, sorsanız hep açlar…
Olup biten olaylar karşısında herkes her şeyi söylüyor. Kınayan çok, Mutlak olan bir şey varsa o da Ümmetin kahramanlara ihtiyacı var. Kahraman yok…
Atatürk insanlık dışı bir iş yapıyor. Çocuk istemiyor. Jandarma zoruyla hastaneye getirttiği kız kardeşi Makbule hanımı zorla kısırlaştırttırıyor. Bu bilgiyi ilk defa öğreniyorum.
Yalan söylerken ve palavra atarken hiç sıkılmıyorlar, hiç utanmıyorlar. Çünkü bunlara inanan ve hiç sorgulaman, düşünme ihtiyacı duymayan ve verirsen alacak bir kitle hazır.
CHP kurulduğu gün neyse, bugün de o… Zerre kadar değişmedi. Yani hırsızdı, yolsuzluk sahibi idi, rüşvetçiydi ve her kötülük genlerinde vardı. Halen o genler değişmeden duruyor.
Ülkemizi sosyal, demografik, yapısal ve etnik açıdan detaylı bir gözden geçiren kişi görecektir ki; Türkiye İsrail ile savaşa girse, bizi vuracak olan dış güçlerden hariç, içimizde bizi vuracak en az yüzde 40 iç düşmanımız var maalesef…
Hayat öyle bir süreç ki… Verenin hikmetinden sual olunmaz. “Bir gün gelir açmaz dediğin çiçekler açar, gitmez dediğin dertler gider, bitmez dediğin zaman geçer, ama hayat öyle bir şey ki; önce şükür, Sonra sabır, sonra da inanmak gerekir”.
Ülkemizin kronik hasta muhalefetin bazı özelikleri şöyledir: Yol yapacaksınız, ‘ağaçları keserek çevreyi tahrip edeceksiniz’ der. Fidan dikeceksiniz,’ hem mevsimi değil hem de bu toprak müsait değil’ der. Bir ülke ile herhangi bir konuda anlaşamazsınız, ‘hiç dost ülke kalmıyor’ der. Herhangi bir ülke ile bir anlaşma yapacaksınız ‘karşılığında ne verdiniz’ der. Suriye’ye girmek isterseniz, ‘orada ne işiniz var? Sıkıysa gir de görelim’ der. Derler de derler…
Bir zamanlar Nazlı Ilıcak, bir vesile ile, ‘Türk’üm demek içimden gelmiyor’ demişti. Haklı… Zaten Türk değil ki… 1926 yılında içimize sokulup, bir gecede kimlikleri değiştirilerek Türk ismi verilmiş çok sayıda kişiler var. Bunların belli başlılarının isimleri son yıllarda kamuoyuna iyice ifşa oldu. Bu kriptolar, Bakan oldular, milletvekili oldular. Orgeneral oldular, Genel Kurmay Başkanı oldular, Ordu komutanları oldular. Prof. yapılıp Üniversite Rektörleri oldular. Hastanelerde Başhekim, illerde Vali olup il yönettiler. İlçelerde kaymakam olup ilçe yönettiler. Tüm kamu kurumlarının Genel Müdürlüklerini yaptılar. Hiç yırtık elbise eski pabuç giymediler Hep köşe başlarını tuttular. İşte Nazlı Ilıcak da onlardan biri, Sezen Aksu ve Adile Naşit gibi... ‘Damarlarımda bir damla Tür kanı yok’ diyen pohunu yiyen profesör gibi…