MEÇHÛLDEN ÇEŞİTLEMELER

Prof. Dr. Salih ŞİMŞEK

Yaşanan her türlü güçlükler, problemler ve sıkıntılara rağmen dünya dönmeye devam ediyor. Her sabah dünya yeniden kuruluyor ve her akşam 'yarı ölüm' vakası yaşanıyor. Bu durum kıyamete kadar da devam edecek... Biliriz aslında bilmesine de...

 

Bizim bir kısım insanımız bir harika:  Ülkenin 'yetişmiş' insanları siyasi konularda konuşmasınlar! Onlara uygun düşmez! 'Câhil ve cühelâ' o konularla uğraşsın, onlar kafa yorsunlar, onlar millet olamadıklarından vekil olsunlar. Yetişmiş beyinler, dalga dümen konularla vakit geçirip ömürlerini geçirsinler.

 

Oruç tutmayan, oruca inanmayan, hatta ona karşı olanların derdine bakın, diyorlar ki: O ülkelerde 22 saat oruç tutacaklar... Ramazan ayının yaz mevsimine denk gelmesi nedeniyle güneşin geç saatlerde batıp, erken doğmasıyla İsveç, Norveç, Finlandiya gibi kuzey ülkelerinde yaklaşık 22 saat oruç tutulacak. Adamın derdine bak! Müslümanları ne kadar da çok düşünüyor (!).

 

Bir fıkra: Trenin icat edildiği Çin’de duyulmuş. İnsanlar tren hakkında hep konuşuyorlar ama gören yok. Birileri anlatıyor: arkadaş o alet öyle bir şeymiş ki 30 günlük yolu 2 günde gidiyormuş. Birileri de heyecanla müdahale ediyor: Eeee? Biz o zaman 28 gün ne b.ok yiyeceğiz?

Fıkradan ders çıkarmaya kalkmayın ne olur. Çinliler üzülür. Üzmeyin onları! İnsan kasabı olsalar da neticede yaratılmış birer mahlûktur!

 

'Ak'ın bilinmesi için 'Kara'nın bilinmesine; 'iyi'nin bilinmemi için 'kötü'nün bilinmesine ihtiyaç vardır. 'Kalite'nin bilinmesi için de 'kalitesizlik' kavramı muhakkak bilinmelidir... Bilirsiniz bilmesine de ben yine de hatırlatayım istedim. Yani, büyük- küçük, kime göre? Zengin- fakir kime göre? Kaliteli- kalitesiz kime göre? Hani demem o ki; şu âlemde her şey nispidir, yani izafidir, yani görecelidir. Bilmem anlatabildim mi? Biraz felsefî oldu, ama idare edin...

 

Bir hatıra: Yıl 1984İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Doktora çalışmam devam ediyor. Haftada birkaç defa İstanbul yolculuğu yapıyorum. Danışman hocam rahmetli Prof. Dr. Kubilay Baysal… Aynı kürsüde görev yapan Prof. Dr. Tunca Toskay’dan da ders alıyorum.

Her iki hocam birbirleri ile kavgalı… Bir türlü geçinemiyorlar. Mart ayı idi, Tunca Bey TRT Genel Müdürü olarak atandı ve Ankara’ya gitti. Gidişinden bir süre sonra Kubilay Hoca’yı ziyaret ettim. Bir süre tezimle ilgili konuştuk.

Ayrılmadan önce Hoca’ya takıldım:

-Hocam, hadi iyisiniz. Tunca Bey de yok artık! Umarım kendisinden kurtulmuşsunuzdur?

Hocam kahkaha arasında ne derse beğenirsiniz?

-Salih! Aman, aman. Tunca, gittiği yerlerde hep başarılı olsun da hiç dönmesin. Tek arzum onun başarılı olmasıdır!

Kubilay hocamı rahmetle anıyorum. Tunca hocamı da saygı ile…

Eeee… Şimdi bu vakayı niye anlattım?

 

Hani diyeceğim o ki; büyük bir mecliste namaz konusu tartışılıyormuş. Namazın vakitleri, rükünleri ve adabı üzerinde hararetli konuşmalar yapılıyormuş. Tartışmalar sabah namazının vakti üzerine geldiğinde tartışmaya da son verilmiş. Verilmiş verilmesine de kapıya yakın yerde oturan ve tartışmaları hiç ses çıkarmadan dinleyen biri de varmış. Oturum başkanı son olarak ona sormuş: muhterem, herkes bir şey söyledi de siz hiç görüş belirtmediniz? Siz ne dersiniz bu son konuda? Zat, bir ara duraklamış ve sormuş: hazret! Tamam, tamam da… Ya güneş hiç doğmazsa, sabah namazının vaktini nasıl bileceğiz? Oturum başkanı: tamam, tamam... İyi ki konuşmamışsın da dinlemişsin. Siz hep dinleyin ama hiç konuşmayın! Demiş... İyi mi?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.