Öyle bir Türkiye özlüyorum ki!

Ahmet Şükrü KILIÇ

Öyle bir Türkiye özlüyorum ki; bu toprakların üzerinde yükselen devletin başındaki insan, her kararının eşiğinde bir an durup derin bir nefes alsın. O nefes, sıradan bir tereddüdün değil; mazlumun duası, yetimin gözyaşı, alın teriyle yoğrulmuş bir milletin vicdanı olsun. “Beni seçen millet bu kararımdan memnun olur mu” diye içinden bir ürperti geçsin. O ürperti korku değil; emanete sadakat duygusu, kul hakkının ağırlığı ve tarih sahnesinde çizdiği yola duyduğu saygı olsun. Devlet dediğin, sedası kendi içinden yükselen bir mahkeme gibi durmalı yöneteni karşısına alıp; ona sorular yöneltmeli, ona doğruyu hatırlatmalı. Yönetici, koltuğuna değil gerçekliğe yaslanmalı; kibire değil, milletinin gönlündeki huzura talip olmalı.

Öyle bir Türkiye özlüyorum ki; diğer devletler karar almaya kalktıklarında önce kendi büyük bürokratlarına değil, Türkiye’nin kendine yansıyan duruşuna danışsın. “Bu kararı Türkiye hoş karşılamaz” cümlesi, diplomatik bir endişe değil; dünya vicdanının temkinli uyarısı gibi içlerinden geçsin. Gücünü tankından, parasından ya da ittifaklarından değil; sözüne sadakatinden alan bir ülke olsun Türkiye. Adaleti önce kendine, sonra coğrafyasına, sonra insanlığa adım adım yayan bir ülke. Bir adımının sesi başka ülkelerin duvarlarında yankı bulsun. Çünkü adaletin sesi, tarihin en sert taşlarını bile titreten bir sükûnet taşır.

Öyle bir Türkiye özlüyorum ki; bu milletin evlatları kimliğini cebinde değil yüreğinde taşısın. Dünyanın her yerinde Türk dendiğinde bir hafıza açılıversin; mertlik, emanet, dürüstlük, iyilik… İnsanlığa karşı sorumluluk bilinci. Hürriyetle vakar arasında ince bir çizgiyi kendine yol edinmiş bir millet. Ne başını eğerek yaşasın ne de kimsenin başını eğdirerek; adaletle doğrulsun, devlet aklıyla yürüsün.

Öyle bir Türkiye özlüyorum ki; mazlumlar gözlerini kaldırdığında gökyüzünde aradıkları merhameti bu toprakların adaletinde bulsun. Zalimler karar alırken önce Türkiye’nin susup susmayacağını düşünsün; çünkü Türkiye susarsa dünya susmaz, Türkiye konuşursa dünya kendini gözden geçirir.

Öyle bir Türkiye özlüyorum ki; bu özlem yalnızca bir hayal değil, bu milletin yüreğinde saklı hakikatin adım adım açığa çıkışı olsun. Zira Türkiye’nin kaderi, coğrafyasının kaderinden daha geniştir; insanlığın yürüyüşüne dokunan bir kaderdir. Bu kader, güçlülerin önünde eğilmeyi değil, hakkın karşısında eğilmemeyi öğretir.

Ben böyle bir Türkiye’nin hayalini kuruyorum; adaleti korku, cesareti kibir, gücü zulüm olmayan bir ülkenin. Kurduğum bu hayal bir ütopya değil; bu toprakların damarlarında dolaşan asırlık bir çağrının günümüze yansımasıdır. Bu çağrı bir gün ete kemiğe büründüğünde, dünya yalnızca Türkiye’ye bakmayacak, Türkiye’nin sesiyle kendini duyacak.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.