*YÜZÜMÜN ATLAS RÜZGARI*
Son dönemin değerli yazarlarından Şair ve Yazar Ahmet Tepe'nin Yüzümün Atlas Rüzgarı isimli son şiir kitabının tahlili üzerinde durmak istiyorum. Sevgili şairimiz yakın zamanda üçüncü şiir kitabını çıkartarak Edebiyat ve Kültür alanındaki başarısını yeni bir eserle taçlandırdı. Hiç şüphesiz her başarı büyük bir emek ve gayretin sonucudur. Yola çıkmayan yol alamaz ve hedefine varamaz. Her başarı ancak büyük bir çalışmanın, gayretin ve o sorumluluğu yerine getirmenin neticesidir. Taşıma su ile değirmenin dönmeyeceği; ancak insanın çalıştığı kadarının kendisine verileceğini biliyoruz.
Değerli Şairimizin yaklaşık 30 yıldır yapmış olduğu yoğun okumalar neticesinde kendinden taşan bilgi, birikim, tecrübe ve kalbi hislerini suyun önüne çekilmiş bir bend gibi kağıda döktüğünü görüyoruz.
Ayrıca bu şiir kitabında Şairimizin hayatı boyunca yaşadığı sosyal, siyasi, kültürel, dini ve farklı alanlarda kendi üzerinde tesir eden olayların da şiirlerine yansıdığını görmekteyiz.
Bazen aşk ve ihtirasın yoğunluğunu görmekte, bazen 'Mavi'ye olan hasret dile getirilmekte, bazen "Eylül" ayının sancısını yüreğinde hissettiğini görmekteyiz. Bazen hasret ve özlem, bazen bir arayış ve bir kaçış söz konusudur. Modern hayatın sahteliğinden ve sahte yüzlerin sahte gülüşlerinden kaçarken sığındığı yer Kuran ve Hakikatin kendisidir.
Her kaçış Onu Allaha biraz daha yaklaştırmakta ve yeni bir besmele ile yeni bir secdeye götürmektedir.
Bu kitapta 14 şiirle karşımıza çıkan Sevgili Şairimizi tebrik ediyor ve onun hayal dünyasında onunla beraber bir yolculuğa çıkıyoruz.
"SESSİZ ve GÜZEL"
Dünyanın kötülüğünden bir kaçış söz konusu ve kendini buraya hissetmeyiş. Bir sevgilinin bakışlarına hasret ya da bir sevgilinin kendi üzerine sinen bakışlarına hasret ve bundan dolayı şairin üzerinde bıraktığı derin bir acıyı görüyoruz. Bütün bu acılara Kurana sarılarak merhem aramaktadır.
"Biliyorum seyrediyor beni kötü kurallar koyan Dünya,
Geç kalmışlığım elbet, beni oyunun dışında tutan"
dizeleri insanın kaderine teslim olması gerektiği, bazı durumların insanın elinde olmadığı, mukadderatın yerine geleceği, siz ne kadar çabalasanız da sizin için yazılmış olanın olacağı vurgulanmaktadır.
Şiirin son dizesinde "Söyle, kalbi kırılınca nereye bakar insan" dizesinde ruhi bunalımını yine bir önceki sayfanın aynı şiirinde çareyi " müşfik bir elle merhem arıyorum Kur'andan" sözüyle kaçışını ve bunalımını Kurana sığınarak aramaktadır.
"SEN GİTTİĞİNDE"
Şiir bir hasret ve özlem kokusuyla başlıyor. "Barbar bir ayrılık, duvarı örülmemiş kıraç bahçe" dizesi bizi onun geçmişine götürmekte ve ruhundaki acıyı bize hissettirmektedir. Ona göre
Kötüler fotoğraflarda çok yer tutmakta; çünkü dünyamıza kötüler hakim oldu. Bunun için "Allahım sen yeniden insan kıl beni" mısrasıyla kötülerin arasında insan olarak kalmanın temennisiyle Allaha yönelmektedir.
"Gözlerim uzaklarda kalırdı sen gittiğinde" bu cümle bu şiirin en ağır basan sözleri olmakla beraber şairimizin bir hayat hikayesinin de belki de özetidir.
Devamında gelen yıkıntı bir gece,yaranın soğukluğu, körpe sokaklar, hırçın uykular, mutsuzluğum gibi olumsuz ifadeleri sevgilinin gidişine bağlamaktadır.
"Besmele çekeyim, iyilikle dolsun yine kalbim" geçmişe bağlı kalmanın hiçbir şeyi değiştirmeyeceği, bunun icin yeni bir besmele ile her insanın hayatında yeni hayırların, yeni arayışların peşinde koşması gerektiğini,
Hafız göklerden" göklerin hiçbir şeyi unutmayacağını,
"Bütün çaresizlere kutlu bir kapının açılması" mısralarını temenni ile bitirmektedir.
"HER GECE ŞİİRİ"
6 şubat depreminin Şair üzerindeki etkilerini görüyoruz.
"Hayat büyük sona doğru gidiyor" deprem anındaki işte geldi ölüm buraya kadarmış diye hissettiren o bitmez an.
"Şehrin kalbinde ölümler yıkımlar"
Göklerin onları (günahlarından dolayı) kırgınlıkla karşılaması ve yine de bağışlanarak. İnsanoğlu bu ya o gece bitsin selamete kavuşsun diye ne " adanmış kurbanlar" vaad etti yaratıcıya.
"İSİMLER KALIR BANA TELEFONDAN"
Artık göremediğimiz insanların anıları sadece telefonlarda kalmıştır.
Lal rengi yıkılış, bir mucize eli, yağmurun gömdüğü insanlar, sözleri şairin o deprem gecesinde yaşadığı ruhsal heyecanı anlatmaktadır.
"EYLÜLÜN RENGİ"
Şair Eylülün RENGİ şiirinde yine özlem ve hasretle duygularını ifade etmektedir.
Başka yüzlerde aradığını bulamamaktadır. Ruhunda devamlı bir hasret ve ayrılık acısı vardır. Şair hayatından kopup giden insanları ve ayrılıkları sonbahar ve eylül ayına özdeş tutmaktadır. Çünkü Sonbahar ve Eylül, yaprakların döküldüğü zamandır.
"ETRAFIM BUHRAN"
Şair modern hayatın sıkıntısından ve bunalımından bahsetmekte. Ona göre artık evler güneş almıyor, aynalar hakikati göstermiyor. Dolu dizgin atlarla hayatın keşmekeşinden kaçış söz konusu. Ve bu kaçış insanın kendinden kaçması değil, kendine gelmesi niteliğindedir. Huzuru bir ikindi namazının serinliğinde aramaktadır. Ona göre insanın ruh dünyasındaki savaşı sonuna kadar devam edecektir.
"CİNAYET SAATİ ŞİİRİ"
Zaman sonsuzluguyla devam etmekte sessizce. Kalp kıran insanlar niye bu kadar uzun ömürlü olmakta ,kötüler niye bu kadar uzun yaşamaktadır. Dünya mutlu olunacak bir yer midir acaba? Bir çocuk gibi vicdanlı olmanın ümidiyle yaşamaktadır. "Herseye rağmen güzel bakmayı öğrendim" diyen Şair, toprağı yeniden olmak/doğmak içindir diye tarif etmektedir.
İnsanların ölüyle beraber aynı cenaze arabasına bindiklerini ancak hiç kimsenin o ölüden ders almadığını ifade etmektedir.
"BİZİ BEKLEYEN HERKES"
Bu şiirde geçmişe, anılara ve çocukluğumuza bir özlem var. "Toprak gibiydi yüzümüz" dedikten sonra " sildiler bizi bu dünyadan" diyerek zamanın kötü kalpli ve çirkin insanlarına bir göndermede bulunur. Çocukluğumuzu arayış ve en çokta pencere önünü arayış hepimizin özlediği o saf temiz çocukluğumuzun vicdanlı hali değil midir?
"BİR HASTANIN BEKLEDİĞİ ZİYARET SAATLERİ"
Şair burada yaşadığı bazı durumları bir hastanın ziyaret saatlerine benzetmektedir. Bir hasta nasıl ki bir kavuşmanın ya da sevdiği bir insanın kendisiyle buluşma anını hissediyorsa, şairde aynı duygular üzerinden yaşayamadıklarını ve kavuşamadıklarına olan özlemi ifade etmeye çalışmaktadır. Şair kafasındaki bütün olumsuzlukları unutmak istemekte ancak bir yandan da geçmişi özlediğini ve geçmişten kopamadığını bizlere hissettirmektedir.
"UZAKLAR Kİ UMUDUN RENGİ"
Şairimiz burada ruhundaki insana koşmaktadır. İçindeki insanın da onunla beraber olduğunu düşündüğü için yaşamaktan yorulmadığını ifade etmektedir.
"Hadi bir çiçek sula, bir camdan bak yağmuru beklerken"
Bu satırlar Sezai Karakoç'un Mona Rosa'daki " Açma pencereni perdeleri çek, Mona seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek" sözlerini hatırıma getirdi ki ve herkes beklediğine hasret.
Herkes içindekine hasret.
Ayrılık acısı Şairin ruhunda fırtınalar koparmaktadırlar. O hayalindeki sevgilinin bir çiçek sulama bahanesiyle pencereye çıkmasını istemektedir. Ve sonrasında kalbinin bir teselliye muhtaç olduğunu dile getirir. Gözleri gülmez, içi yangın yeri gibidir. Korktuğu ölüm değil, yaşamaktır. Çünkü içinde kapanmayan yaralar vardır, ellerini tutamayacak kadar uzaklardadır o sevgili artık.
"İSTEMEDİĞİM HERŞEY"
Şair geceyi kendisine yoldaş edinmiş akşam güneşine veda ederek." Güneş battıktan sonra nasıl karanlık basarsa" bende güneşimi kaybetmiş gün gibiyim sen gittikten sonra karanlıktayım.
İnsanlar hakikatle yüzleşmek istemezler "Kaçtıkça Aynalardan".
Yer yer modern hayatın sıkıcılığından bahsedilmekte, yer yer bu modern hayatın insan üzerindeki olumsuz durumlardan bahsedilmektedir. Bu modern hayatta hersey çürümüş, tutulmayan sözler. Ve sessizlik dahi çürümüş vaziyette.
"GİTMEDİĞİM CENAZE TÖRENLERI "
Şairimiz bu mısralarda hayatı boyunca önüne çıkan dikenli yollardan bahsetmekte, herşey ben yaşamaya başlarken oldu demektedir. İnsan her zaman sesini işittiremez.
"Dünyaya çarpmadan yürüyebilseydim" hiçbir insan sıkıntısız bir hayat yaşamamıştır.Her ne kadar insanın olmadığı bir dünya arzulanmakta ise de "Şu yaşamak boynuma doladığım" kendi irademiz dışındaki bir dünyada yaşamaktayız. İşte bundan dolayıdır ki yaşamak ölümden daha zordur denilmektedir. Tek gayesi Şu modern hayatta küfürsüz yaşamaktır en büyük idealim demektedir.
Şair ısrarla bazı kelimeler üzerinde durmaktadır. "Mavi uzaklık" "görünmeye hevesli Şu bulutlar gibi" sevgiliye duyulan özlemin birkaç kelimenin sırtına yüklendiğini görmekteyiz. Evet, özlemini çekmeyenlerin sabahı ayrı olur.
"GENEL OLARAK "
"her zaman en çok sessizliği sevdik bir cenazenin sonrasındaki"
İşte bize lazım olan derin bir sessizliktir bizi kendimize getirecek olan.
Değerli Şairimiz bu şiir kitabında bütün sıkıntılara rağmen derin bir boşluğa düşmemiş tam tersine Allaha yönelerek huzuru aramakta, bir ikindi yada bir sabah vaktindeki secdede aramaktadır. Bütün kaçışlar yeni arayışların ve buluşların habercisidir. Şairin ruh dünyası kalbi ve gönlü sevgiliye kavuşmanın özlemini çekmektedir. Her şairin özlemini çektiği ruhundaki sevgili gibi. Mavi renk şairin ruh dünyasını süsleyen vazgeçilmez bir renktir. Eylül ayrılığın habercisidir ona göre.
Bazen Modern dünyanın sahteliği ve gürültüsünden bir Cenazenin arkasındaki sessizliğe sığındığını görmekteyiz.
Herseye rağmen şair farkındadır ki şiir Allaha götürmelidir, duygular aşklar ve ihtiraslar ne olursa olsun şiir kalpten çıkınca kelam olacaktır ve halkı hakka götürmek için bir araç olmalıdır.
Her ayrılık bir başlangıçtır ona göre. Bunu şairin her olumsuzluktan sonra besmeleyle yeni bir arayışa geçmesi, buhran ya da bunalım dönemlerinde secde haline varmasında görüyoruz. Şairin hiçbir şiirinde başı boşluk dediğimiz manasızlık hali görülmemekte aksine her satırı üzerinde bir oluş çilesi yaşandığını görmekteyiz. Her şair kendi ruh dünyasında bir ruh çilesi çekmektedir. Ruh ve fikir çilesi yaşanmadan hiçbir eser ortaya çıkmamıştır. Ruh ve fikirde çile çekilmeden eser ortaya çıkmışsa o eser hiçbir okuyucunun kalbinde yer edinmeyecek ve kısa sürede unutulup gidecektir.
Bunun için sanatçı,bugünün değil yarının adamıdır. Herhangi bir fikrin değil, hakikatin adamıdır. Hakikati kutlu kalemiyle haykıranlara ne mutlu!
Değerli şairimizin kitabını burda bitiriyor ve başarılarının devamını Yüce Yaratıcıdan istiyoruz.