Kişinin herhangi bir nedenle ikamet ettiği yerden kalkıp başka bir yere gitmesi veya gitmek için yola koyulması, Arapça'da sefer veya müsaferet olarak adlandırılmakta olup, bu şekilde yola çıkmış kişiye de seferî veya müsafir denilir.
Seferînin mukabili mukimdir ve mukim bir yerde yerleşik bulunan, yolcu olmayan kişi anlamındadır.
Türkçemiz'de seferîlik veya müsaferet yerine, çoğunlukla yolculuk tabiri kullanılmaktadır.
Fıkıh ve ilmihal kitaplarında seferîlik veya yolculuk sözlük anlamına yakın olmakla birlikte, ondan farklı olarak, belirli bir mesafeye gitmek anlamındadır.
Yolcu olan kişiyi ilgilendiren bazı özel ruhsat hükümleri bulunduğu için seferin tanımının ve mahiyetinin iyi belirlenmesi gerekir.
SEFERİLİK MESAFESİ NASIL BELİRLENİR?
Seferîlik belirlenirken yolun yalnız gidiş mesafesi esas alınır, dönüş mesafesi hesaba dahil edilmez. Yolculuk yapan kimse süratli gider ve bu mesafeyi daha kısa sürede katederse, bu mesafe hesabına göre yine yolcu sayılır.
Yolculukta üç günün esas alınması ve üç günün zaman ve mesafe olarak ifade edilmesi konusunda herhangi bir âyet ya da hadis bulunmayıp, bu ayarlama İslâm hukukçuları tarafından yapılmıştır.
Onlar bu zaman ve mesafe ayarını yaparken büyük ölçüde, sahâbenin Hz. Peygamber'in uygulamasını tavsif edişlerine ve onların kendi uygulamalarına dayanmışlardır.
Meselâ Hanefîler üç günlük yolculuğun seferîlik hükümlerine esas olduğunu tesbit ederken büyük ölçüde, yolcu olan kişinin üç gün üç gece mest üzerine meshedebileceğini bildiren şu hadisi esas almışlardır:
Mukim kimse tam bir gün bir gece, yolcu ise üç gün üç gece mesh eder" (Müslim, "Tahâret", 85; Ebû Dâvûd, "Tahâret", 60).
Bilindiği gibi İmam Ebû Hanife'ye göre uzun yolculuğun süresi üç gün ve üç gecedir. Hanefî fakihler bu süreyi yaklaşık 85-90 km. olarak tespit etmişlerdir. İmam Şafiî'ye göre de uzun yolculuğun süresi iki gün veya iki gecedir. Şafiî fakihlerden bu süreyi 144 ve 178 km'ye kadar çıkartanlar vardır
Daha sonra bu üç günlük yol veya on sekiz saatlik yolculuk asrımızda değişik ince hesaplarla kilometreye çevrilmiştir. Bu çevirmenin de asıl sebebi, çağımızda hızlı ulaşım araçlarının ortaya çıkması sonucu, üç günlük süre ölçütünü uygulamanın neredeyse imkânsız hale gelmiş olmasıdır.
Bu hesaplara göre, kişinin yolcu sayılacağı ve yolculuk ruhsatlarından istifade edeceği mesafe, küçük bazı farklılıklarla 85-90 km. arasında tesbit edilmiştir. Ancak her iki ölçüyü yani zaman veya mesafeyi esas almanın ayrı ayrı problemleri vardır.
Mesafe esas alındığında, son derece hızlı ve konforlu vasıtaların ortaya çıkması sebebiyle, bu 90 kilometrelik yolun oldukça meşakkatsiz ve çok kısa bir süre içerisinde katedilebilmesidir.
Zamanın esas alınması durumunda ise yine birçok problem ortaya çıkmakta, gelecek birkaç yıl içinde seferîlik ruhsatları diye bir şey kalmayacağı, hatta zamanın esas alınması halinde bugün bile seferîlik hükümlerinden istifade edilemeyeceği ileri sürülmektedir.
Bununla birlikte çağdaş İslâm bilginleri, bu ikisinden mesafe ölçüsünün daha objektif veya uygulanabilir olduğu kanaatindedirler. Hanefîler dışındaki çoğunluğa göre, namazların kısaltılmasını mubah kılan yolculuk, ortalama iki günlük yolculuk veya ağır yükle ve yaya olarak iki konaklık mesafedir.
Seferîlik meselesinin üzerinde durulması, doğru bir tanımının yapılmaya çalışılması, bu durum için tanınmış bazı ruhsat ve kolaylıklardan istifade edilebilmesine yöneliktir.
Başka bir ifadeyle, seferin ne olduğu sağlıklı bir şekilde ortaya konulmalı ki, seferî değilken seferîlik hükümlerinden istifa edilmiş olmasın veya seferî olunduğu halde sefer ruhsatlarından mahrum kalınarak gereksiz yere sıkıntı çekilmesin.
Bulunduğu şehir ve köyden sefere niyet ile yola çıkan kimse oturduğu şehre ve köye geri dönmedikçe veya gittiği memlekette en az 15 gün kalmaya (ikâmete) niyet etmedikçe seferî sayılır, namazlarını kasreder. Misafir olarak gidilen yerde 15 gün ikâmet niyeti yolda iken yapılsa sahih değildir.
Gittiği bir yerden ne zaman döneceği belli olmayan, orada seferi olarak kalır. On beş günden fazla kalacağını kararlaştırırsa o zaman seferiliği biter.
Mâlik (ra) Peygamber Efendimizin (sas) yolculuktaki namazı nasıl cem ettiğini şöyle anlatıyordu: "Hz. Peygamber (sas), öğle vakti girmeden sefere çıkacağı zaman öğle namazını ikindi vaktine kadar erteler, sonra iki namazı beraber kılardı. Öğle vaktinden sonra yola çıktığında ise namazını kılar yola öyle çıkardı."
Diyorum ki, Bu günümüzde seferin kalkması kalkmaması hiç önemli olmadığını ve en önemlisi olan şey zorluk bakımında seferi sayılmadığına bakılmalıdır. Bu döneminde teknoloji ve zamanın hızlanması nedeniyle araç ve gereç hesabına bakılmasına önem verilmelidir.
Mesela 90 kilometrenin yaya hesabıyla hesapladığınız yol, zamanımızdaki araç gereç sebebiyle günün kısalmasını araç ve gereç hesabı ayrı bir mesele olduğunu ve araçların hızına göre hesaplanması en ideal bir yöntem olduğunu gerekir. Bu konu oruç ve namaz için geçerlidir.(Doğrusunu Allah bilir.)
Bu seferi namazların iki çeşit yünü bulunduğunu yani namazın erteleme ve kısaltma yöntemi vardır. Konumuz namazın seferi olduğun müddetçe kısaltmadır.
Seferi olan kimse dört rekâtlı farz namazları iki rekât kılabilir. Buna kasr denir. Üç rek'at olan Akşam ve Vitir namazı olduğu gibi kılınır. Seferi, iki namazı birleştirerek kılabilir ki buna cem' denir.
SEFERİ NAMAZI NASIL KILINIR, KAÇ REKATTIR?
Seferi olduğunuz durumlarda 4 rekatlık farz namazlar, 2 rekat kılınır. Sünnetlerin tamamı kılınır, müsait olunmazsa sünnetler terk edilebilir.
Seferi iken misafir olan imama, mukim olan (misafir olmayan) kişi uyduğunda, 4 rekatlı namazlarda imam 2 rekatı kıldırdıktan sonra sağına soluna selam verir.
Ben misafirim, mukim olanlar namazını tamamlasın" der. Mukim olanlar, imam ikinci selamı verince "Allâh-ü Ekber" diyerek kalkar, aynen imamın arkasındaymış gibi kıyamda, kıraat etmeden (okumadan), Fatiha Suresi okuyacak kadar bekler.
Rükû ve secdelerini yapar. İkinci rekata kalkar, yine Fatiha sûresi okuyacak kadar bekleyip rükû ve secdelerini yapar. Ettahiyyatü, Salli, Barik ve Rabbena dularını okur , selam vererek namazı bitirir. (Namaz Hocası). .
ŞAFİİ MEZHEBİNE GÖRE SEFERÎLİK
Şafii mezhebine göre yolcuların namazı nasıldır? Seferilik nedir? Seferilikte gösterilen kolaylıklar nelerdir? Yolculukta namazları nasıl cem ederler?
Bazı kaynaklarda denilmiştir ki;
Şafi mezhebi; İmam Şafi’ye (r.a) nisbet edildiği için bu adla anılmıştır. Şâfi mezhebinin kurucusu sayılan İmam Şafi (r.a) 767 (Hicri 150) yılında Gazze şehrinde (Filistin) doğdu.
Şafi mezhebi önce Mısır’da sonra kısmen Suriye, Yemen, Irak ve Mâverâünnnehir’de yayıldı. Günümüzde Irak, Suriye ve Anadolu’nun güney ve doğu bölgelerinde Şafi mezhebi yaygındır.
I. Seferilik
Dînî bir terim olarak “seferilik” belli bir mesafenin kat edilmesidir. Bu mesafe, yüklü deve kervanının iki günlük mesafesidir.
Yaklaşık olarak 90 km’lik mesafeye yolculuk mesafesi denilmektedir. 90 km.den az bir mesafeye yolculuk yapan kimse dinen seferi olmadığı gibi, evinden çıkarken en az 90 kilometre uzağa gideceğine niyet etmeyen veya şehir içinde daha fazla yol giden kimse de seferi sayılmaz.
Seferilik, eski şehirlerde sur dışına çıkınca, meskun mahal sınırının bitmesiyle veya ikâmet edilen yerin meskenlerinin geride bırakılmasıyla başlar.
Günümüzde büyükşehirlerde ilçe sınırları, havalimanları ile otoban girişleri esas kabul edilmektedir. Başlangıç noktasına dönülmesiyle yolculuk sona erer.
Seferi hükmünde bulunmayan kimseye “mukîm” denir. Yolcu, gideceği yerde dört gün kalmaya niyet ederse oraya ulaştığı zaman yolcu olmaktan çıkar, mukîm olur.
Cuma namazını kaçırma endişesi bulunduğundan Cuma günü sabahleyin yolculuğa çıkmak uygun değildir. Ancak yol üzerinde Cuma namazı kılınan bir yere yetişip orada kılmak mümkün ise Cuma namazından önce yola çıkılabilir.
Zaruri bir duruma binaen yolculuğa çıkıp Cuma namazı kılınan uygun bir mescid de bulamayan seferi kişi Cuma namazını kılamadığı durumda öğle namazını kılmak zorundadır.
II. Seferilikte Gösterilen Kolaylıklar
İslam, yolculuk durumundaki sıkıntı, zorluk, yorgunluk ve yıpranma durumunu dikkate almış, bazı özel kolaylıklar getirmiştir. Şöyle ki:
Seferi durumundaki kimse ayağındaki mestlere üç gün mesh edebilir.
Seferi olan kimse dört rekâtlı farz namazları iki rekât kılabilir. Buna kasr denir. Üç rek’at olan Akşam ve Vitir namazı olduğu gibi kılınır.
Seferi, iki namazı birleştirerek kılabilir ki buna cem’ denir. Yani öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı takdim veya tehir ederek beraber kılabilir.
Seferi, nafile namazları binek üzerinde kılabilir. Binek, otobüs, uçak vb. ile yolculuk yapan kimse binek, otobüs veya uçak koltuğu üzerinde, gittiği istikamete dönük olarak namazını kılar.
Seferde imkân varsa müekked revâtib sünnetlerin kılınması evlâdır. Şâyet kılmaya imkân yoksa veya yolcu kafilesi hareket edecekse terk etmekte bir mahzur yoktur.
Ramazanda yolcu, orucunu tutmayıp erteleyebilir. Ancak tutmadığı orucu sonradan kaza etmek zorundadır.
Seferilikte bu kolaylıklara muhatap olabilmek için yapılan yolculuğun mübah amaçlı olması gerekir.
Hanefiler dışındaki cumhura göre bir kimse yol kesmek, hırsızlık yapmak cinâyet, zulüm ve kocasının izni olmadan yolculuğa çıkmak gibi masiyet kabul edilen gayeler için sefere çıkarsa seferin getirmiş olduğu kolaylıklardan istifade edemez. Çünkü sefer ruhsatın sebebidir. Ruhsat ise mâsiyete dayanak olamaz.
III. Yolculukta Namazları Kasr Etme İle İlgili Hükümler
Gerekli şartları taşıyan seferî kimselerin öğle, ikindi ve yatsı namazı gibi dört rek’atlık farz namazları kısaltarak iki rek'at olarak kılmaları caizdir.
Ama isterlerse kısaltma yapmaksızın tam olarak da kılabilirler. (Hanefî mezhebine göre sefer halinde dört rek’atlı namazları kısaltmayıp tam kılmak tahrîmen mekruhtur.)
Yolcu bir kişi namazı vaktin sonuna erteler de sadece iki rek'at kılacak kadar bir zaman kalırsa, vaktinde edâ etmesi gerektiğinden namazı kısaltarak kılması ona vacip olur.
Bir kimse seferi iken geçirdiği namazları yolculukta kısaltarak kaza edebilir, ancak mukim halde iken bunları kısaltarak kaza edemez.
Namazın kısaltılmasının söz konusu olacağı sefer mesafesi iki konaktır (90 km). Sefer mesafesi üç konak uzakta olursa yani 135 km. veya uzak mesafede olursa bu takdirde namazı kısaltmak daha faziletli olur. Denizcilerin sefer mesafesi bundan uzun bile olsa namazlarını tam olarak kılmaları daha uygundur.
Yolculuğa çıkan kişi, içinde yaşamakta olduğu yerleşim birimine bağlı bina, bağ, bahçe ve mezarlık gibi yerleri geride bırakmadıkça namazlarını kısaltarak kılamaz. Liman kentlerinden birinde yaşayan bir kişi, yolculuğunu deniz ulaşım aracıyla yapacaksa, aracının hareket etmesi anından itibaren namazını kısaltarak kılar.
Seferilik ve korku halinde namazı kısaltarak kılmanın meşruiyeti kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. Bu hususta Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyrulmaktadır: “Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur." (Nisa 4/101.)
Korku durumu olmasa bile seferinin namazı kasr etmesi daha isabetli görülmüştür. Ashaptan Ya'lâ b. Ümeyye şöyle demiştir: "Hz. Ömer'e, 'Bize ne oluyor ki namazı kısaltıyoruz? Oysa biz güvenlik ortamındayız' dedim.
Hz. Ömer bana cevaben dedi ki: Ben bu meseleyi Rasûlullah'a (s.a.v.) sorduğumda bana şöyle buyurdu: “Bu Allah'ın size verdiği bir sadakadır. Onun sadakasını kabul edin.”[1]
Abdullah b. Ömer (r.a.) der ki: Resûlullah (s.a.v.) ile beraber bulundum. Seferde iki rek’attan fazla kılmazdı.
Namazı kısaltmanın geçerli olabilmesi için gereken şartlar şunlardır:
İkamet edilen yerden en az 90 km. mesafede bir yere gidilmelidir. Bir kimse gitmek istediği yöne doğru biri kısa diğeri uzun iki yol olur da konforlu, güvenilir ve 90 km.’den uzun olan yolu tercih ederse, namazını kısaltabilir.
Sefere ilk çıkış anında niyet etmiş olmalıdır. Nereye gideceğini bilmeyen ve yolculuğunun hangi tarafa olacağına bir türlü karar veremeyen, efendisinden kaçmış köleyi veya yeri belli olmayan borçluyu aramaya çıkan kişi namazını kısaltamaz.
Aynı şekilde seferîlik mesafesini katetmeye niyet ettiği halde, yolculuğu kesip yol günleri hariç en az dört gün ikamete niyet eden kişi de artık namazını kısaltamaz.
Seferi kişi ikamete niyet edip etmediğinde ya da geçtiği yerin kendi beldesi olup olmadığında şüpheye düşerse namazını tam olarak kılar.
Yolcu, misafir olduğu beldeden ayrılmaya niyet eder de işinin tamamlanması günden güne kalırsa, giriş ve çıkış günleri dışında on sekiz gün namazını kısaltarak kılabilir. Misafir, işinin orada daha dört gün daha süreceğini bilirse namazını kısaltamaz.
Seferinin edâ edeceği namazın dört rekâtlı farz namaz olması ve kılacağı namazı kısaltmaya niyet etmesi şarttır.
Mukim olan birine uymaması. Eğer seferi olan kişi mukim bir imama uyarsa son teşehhüdde bile cemaate yetişse namazını tam kılmalıdır.
Mukimin seferi bir imama uyması da caizdir. Bu durumda seferiye uyan mukim kimse, imam selâm verdikten sonra kalan namazını tamamlar.
Yolcu, karar vermede bağımsız olmalıdır. Kadının kocasına, askerin komutanına, hizmetçinin efendisine ve talebenin hocasına bağlılığı gibi durumlarda kişi serbest hareket edemediği için namazları kasr edemez.
Seferi olabilmek için giriş ve çıkış günleri hariç bir yerde kalmayı niyet ettiği sürenin dört günden fazla olmaması gerekir.
Seferîlik hali namazın başından sonuna kadar devam etmelidir.
Gemi ile yolculuk etmekte olan seferî bir kişi, namazı kısaltarak kılmaktayken gemisi onun ikamet mahalline varırsa namazını tam olarak kılar.
IV. Namazların Birleştirilmesi (Cem’i Takdîm ve Cem’i Te’hîr )
Yüce Allah, her namazı kendi vakti içinde kılmamızı emretmiştir:
"Namaz, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır." (Nisa 4/103.) Ancak İslâm, bazı sebeplerin oluşması durumunda sıkıntı ve güçlüğü ortadan kaldırmak maksadıyla farz namazların birleştirilmesine, vakitleri dışında kılınmasına ruhsat vermiştir.
Öğle vaktinde öğle ile ikindiyi; akşam vaktinde de akşam ile yatsıyı birlikte kılmaya "cem'-i takdîm" denir. İkindi vaktinde öğle ile ikindiyi, yatsı vaktinde akşam ile yatsı namazını birlikte kılmaya "cem'-i te'hîr" denir. Sabah namazı, başka bir vakit namazıyla birleştirilerek kılınamaz.
Hacılar, Arafat'ta öğle vaktinde öğle ile ikindi namazlarını cem'-i takdîm; Müzdelife'de yatsı vaktinde akşamla yatsı namazlarını cem'-i te'hîr şeklinde birlikte kılarlar. Bütün mezhepler buradaki cem’ olayında ve şeklinde ittifak etmişlerdir.
İbnu Mes'ûd (r.a.) şöyle demiştir: “Ben Resûlullah (s.a.v.)'i şu ikisi hariç, bir namazı kendi vaktinden başka bir vakitte kıldığını görmedim: Arafat'ta öğle ile ikindiyi, Müzdelife'de akşamla yatsıyı birleştirdi. O gün sabahı da ilk vaktinde kıldı.”[2]
Bu hadis ile amel eden Hanefi mezhebi, Arafat ve Müzdelife dışında iki namazın birleştirilmesini caiz görmez. Onlara göre yolculuk vb. bir sıkıntı durumlarında ilk namaz son vaktinde ikinci namaz da ilk vaktinde edâ edilmiş ve sadece şeklen cem’ meydana gelmiştir. Bu konu ile ilgili delil getirilen bir hadis-i şerif şöyledir:
"Resûlullah (s.a.v.) güneş batıya meyletmeden önce yola çıkınca, öğle namazını ikindi vaktine erteler, ikindi olunca mola verir, ikisini cem' ederek birlikte kılardı. Yola çıkmazdan önce güneş batıya meyledip öğle vakti girdiyse hareketten önce her ikisini de öğle ve ikindiyi kılar, sonra yola çıkardı."[3]
Cumhura (Maliki, Şafi ve Hanbeli mezheplerine) göre sefer halinde, cem' yapmaksızın namazları vakitlerinde kılmak daha efdâldir, fakat bu durumda cem'i takdim veya cem’i tehir ile namaz kılmak da caizdir.
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi: “Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber öğle ile ikindiyi cem ederek sekiz rekat, akşam ile yatsıyı cem ederek yedi rekat olarak kıldım.”[4] “Resûlullah (s.a.v.) yolcu iken öğle ile ikindiyi birleştirirdi. Akşam ile yatsıyı da birleştirirdi.”[5]
Cem'-i takdîm ile cem'-i te'hîrin şartları:
Seferîlikte namazları cem'-i takdîm ile kılmanın sahih olması için altı şart gereklidir:
Niyet, iki namazı cem' ederek kılmaya niyet etmek. Meselâ öğle ile ikindi namazlarını cem'-i takdîm şeklinde birlikte kılmak isteyen kişinin öğleden sonra ikindiyi kılacağına niyet etmesi gerekir. Bu niyetin, selâmla birlikte de olsa ilk namazda kalben yapılması şarttır. Şu şekilde sözlü niyetler yapılabilir:
Öğle namazı için: Niyet ettim Allah rızası için öğle namazını kısaltarak 2 rekat kılmaya ve ikindi namazıyla cem’ etmeye,
İkindi namazı için: Niyet ettim Allah rızası için ikindi namazını kısaltarak 2 rekat kılmaya, takdim ederek cem’ etmeye,
Akşam namazı için: Niyet ettim Allah rızası için akşam namazını 3 rekat kılmaya, yatsı namazı ile cem etmeye,
Yatsı namazı için: Niyet etim Allah rızası için yatsı namazını kısaltarak 2 rekat kılmaya, akşam namazı ile cem’ ve takdim etmeye.
Tertip. Öğle ve ikindi namazı cem’ yapılacaksa önce öğlenin; akşam ve yatsı cem’ yapılacaksa önce akşamın kılınması gerekir.
Müvâlât. İki namazın peş peşe kılınmaları şarttır. Araları iki rek’atlı bir namaz kılacak kadar ayrılmaz. Aralarında sünnet/nafile namaz kılınmaz.
Bayılma ve sehiv gibi bir mazeret dolayısıyla da olsa aralarına fasıla konması durumunda cem' geçersiz olur ve ikinci namazın artık aslî vaktine ertelenmesi gerekir. Ama aralarına ezan okuma, kamet getirme veya abdest alma gibi kısa bir fasıla konması cem'e zarar vermez. Nitekim Hz. Peygamber (asm) Nemire'de cem' yaparken iki namaz arasında kamet getirmiştir.
Sefer halinin devamı. Sefer hali, ikinci namazın ihram tekbiri alınıncaya kadar devam etmelidir. İkinci namaza başlamazdan önce seferîlik sona ererse, iki namazı cem' ederek kılmak sahih olmaz.
Birinci namazın vaktinin devam etmesi. Birinci namazın vaktinin çıkmayacağı kesin olarak bilinmelidir.
Birinci namazın sahih kılınmış olması. Meselâ birinci namaz cuma namazı ise ve ihtiyaç yokken cuma namazı birden fazla camide kılınmaktaysa, hangisinin daha önce kılındığı hususunda şüpheye düşülürse, ikindi namazını öne alarak cem'-i takdîm yapıp cuma namazıyla birlikte kılmak sahih olmaz.
Seferîlikte namazları cem'-i te'hîr ile kılmanın sahih olması için iki şart gereklidir:
Cem'-i te'hîr için birinci namazın vaktinde niyet etmek.
Sefer halinin, cem'-i te'hîr olarak kılınan namazların sonuna kadar devam etmesi. Seferîlik, bu namazların sonuna kadar devam etmeyip sona ererse, tehirine niyet edilen namaz kazaya kalmış olur.
Cem'-i te'hîr şeklinde kılınan namazlar arasında tertip ve müvâlâta riayet etmek şart değil, sünnettir.
Şafi mezhebine şiddetli yağmur yağdığında cem' yapmak caizdir. Çünkü “Resûlullah (s.a.v.) korku ve sefer hali olmaksızın öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı birleştirerek kılmıştır.” Bu hadisle ilgili İmam Mâlik: “Ben bunun, yağmurlu günde yapılmış olacağını zannediyorum.”[6] demiştir.
Yağmur nedeniyle öğle ve ikindi, akşam ve yatsı namazları cem' edilmek istendiklerinde sadece cem'-i takdîm şeklinde kılınabilir.
Mukim kimsenin yağmur sebebiyle ikindiyi öne alarak cuma namazıyla birlikte cem'-i takdîm şeklinde vaktin evvelinde kılması caizdir. Bu yağmur, ayakkabıların altını ıslatacak kadar da olsa cem'-i takdîm yapmak caiz olur. Eriyen kar ve dolu da bu bakımdan yağmur hükmündedir.
Mukim kişinin cem’ yapabilmesi için bazı şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz:
Cem' için niyet edilmelidir.
İki namaz arasında tertibe riayet edilmelidir.
İki namaz arasında müvâlâta riayet edilmeli, yani aralarına bir fasıla konulmadan peş peşe yapılmalıdır.
Yağmur, eriyen kar ve dolu, her iki namazın ihram tekbirleri esnasında ve birinci namazın selâmı esnasında mevcut olmalıdır ki, birinci namaz ikinciyle birleştirilebilsin. Yağmurun birinci veya ikinci namaz esnasında ya da bu ikisinden sonra kesilmesinin cem'-i takdîme bir zararı olmaz.
Bu iki namazı kıldıran imamın, hem imamlığa hem de cemaate niyet etmesi, ikinci namazın en azından ihram tekbirinin cemaatle alınması gerekir. Cemaatin, namazın sonuna kadar devam etmesi şart değildir.
Cem' olayı örfe göre uzaktaki bir namazgahta gerçekleşmelidir. Öyle ki, cemaat buraya gelirken yolda zorluk çekmiş olmalıdır.
Şiddetli karanlık, rüzgâr, korku, çamur ve hastalık meşhur görüşe göre mukim kişinin iki namazı cem' etmesini mubah kılan sebeplerden değildir. Ancak hastalık halinde cem’ yapmanın caiz olduğuna dair görüş tercih edilmiştir.
Dipnot:
[1] Müslim, Müsâfirîn, 4; Ahmed, el-Müsned, 1/25
[2] Buhârî, 'Hacc', 99; Müslim, 'Hacc', 292; Ebû Dâvud, 'Menâsik', 65
[3] Buhârî, Taksîrü's-Salât, 15, 16; Müslim, Müsâfirîn, 46; Ebû Davud, Salât, 274; Nesâî, Mevâkit, 42
[4] Buhari 1118, 1174, Müslim 705/55, Nesei 603
[5] Buhârî, Taksîrü's-Salât, 13
[6] Muvattâ, 'Kasru's-Salât,' 4; Müslim, 'Müsâfirîn', 49
Kaynak: Hasan Serhat Yeter, FIKIH 1 (Şafii Mezhebi), 2017