Sıra Pakistan’da Mı?

Prof. Dr. Önder KUTLU

Küresel sistemde, uluslararası düzende çok ciddi gelişmeler yaşanıyor. Muhtemelen, dünya tarihinde olmadığı kadar sorun ve anlaşmazlık bugün bütün insanlığı tehdit ediyor. Soğuk Savaş sonrası dönemin belirsizlik ve kırılganlıklarının en üst seviye olduğu bir konjonktürdeyiz. Tüm ulus devletler hem iç hem de dış politikayla sınanıyorlar.

Bu denkleme pandemi de eklenince işler daha da içinden çıkılmaz hale geldi. Sürecin tabii ki olumsuz olduğu kadar olumlu boyutları da bulunuyor. Getirdiği tehditlerin yanında, fırsatları da bünyesinde barındırıyor. Mesela Dağlık Karabağ’ın işgali uzun yıllar boyunca adeta herkesin kanıksadığı bir hukuksuzluk idi; kimseden en ufak bir ses çıkmıyordu. Ermeniler her zamanki şımarıklıklarını, her zamanki hak-hukuk tanımazlıklarının bir örneğini Temmuz ayında sergilediler ama bir karşılık görmediler. 27 Eylül’de tekrar gösterdiler. Bu sefer yıllardır tekrarlanan senaryo işlemedi; Azerbaycan bu kez farklı bir tonda cevap verdi.

Yıllardır bizler de kötü haber duymaya alışmıştık. Gün geçmiyordu ki Ermeniler Azerbaycan askerlerini sınırda şehit etmesinler. Hep vur-kaç, hep hainlik. Hep üzülürdüm, bizimkiler neden hep hedef olurlar da daha fazla Ermeni’yi gebertmezler derdim.

Bugüne kadarmış: Olan oldu ve harekât başlatıldı. Sovyetler Birliği döneminde ihmal edilen, güçsüz bırakılan, kendine ve değerlerine yabancılaştırılan Azerbaycan halkı ve Silahlı kuvvetleri kendine geldi. Hazırlıklarını yaptı ve çok şükür gururla izlediğimiz tablo ortaya çıktı.

Peki, nasıl oldu bu iş? Azerbaycan yıllardır yapamadığını şimdi nasıl yapıyor? Rusya’nın Ermenistan’a verdiği politik, askeri ve moral desteği kestiği iddialarını bir kenara bırakırsak, ki bu bugün tartışmaya açık bir iddiadır; genel manada ülkenin özgüveninin artmasının rolünü yabana atmamak lazım. Kısacası, Türkiye - Azerbaycan’ın yakınlaşması bu süreci ve sonucu getirdi.

Hatırlayalım…

Türkiye’nin G-20 dönem başkanlığı döneminde, 2015 yılında Antalya’da yapılan Devlet ya da Hükümet başkanları zirvesine, özel konuk olarak davet ettiği Azerbaycan devlet başkanının toplantıda ve Cumhurbaşkanımızın hemen yanıbaşında yerini alması bu ülke için büyük bir onurdu. Yıllarca ezilmiş ve milli kimlikleri zedelenmiş bir millet ve başkanı onore edilmişti.

Ondan önceki dönemde iyi ilişkiler kurmak için çabaladığımız Azerbaycan bizim kendilerine ne ağabeylik ne de tepeden bakma durumunda olduğumuzu, aksine ‘kardeş’ olarak muamele ettiğimizi hissetti.

Türkiye olarak, içeride ama özellikle de Irak, Suriye ve Libya gibi dışarıda yürüttüğümüz askeri operasyonlar Azerbaycan’ın güvenini yerine getirdi. Buralarda sadece ABD ve batı menşeli silahlara değil, hassaten Rusya üretimi teknolojiye karşı da elde edilen üstünlük sınandı. Görüldü ki, Rusya’nın hava savunma, kalkan vs. dediği teknolojiyi bizim SİHA’larımız kolayca aşabiliyor, kaba ve hantal zırhlı silahları paramparça ediliyor. Düşman hedefleri, oldukça az maliyet gerektiren karşı sistemlerle imha edilebiliyor. Bu ülkelerin mega projeleri, gizemli teknolojileri veya kaba ve hantal saldırgan güçleri delik, deşik yapılabiliyor.

Bu gelişmeleri ve başarıları sadece Rusya değil, tüm dünya gördü. Türkiye’nin son yıllarda milli savunma sanayiinde kat ettiği aşama herkesçe takdir edilir oldu.

Türkiye bu teknolojiyi dost ve kardeş ülkelerle paylaşıyor. Sadece Azerbaycan değil Pakistan da bundan pay alıyor, Libya ve Ukrayna da… Türkiye’ye yaklaşan ve yakınlaşan karlı çıkıyor.

Pakistan nükleer bir ülke. Keşmir’de Hindistan’ın zulmü altında yaşayan Müslümanlar Pakistan’dan ve tüm dünyadan yardım bekliyorlar. Geçtiğimiz aylarda Hindistan burada savaşın fitilini ateşleyerek, olmayan uluslararası hukuku katletti ve buranın statüsünü değiştirip, ilhak etti.

Dost ve kardeş Pakistan, Türkiye’nin sahip olduğu modern-ötesi savaş teknolojisine erişim sağlayabilir. Bizi her platformda destekliyorlar, beraber yürüyoruz. Azerbaycan’a koşulsuz desteklerini de açıkladılar.

Suriye, Libya ve Azerbaycan derken sırada Pakistan – Hindistan savaşı olmasın. Bu tabii ki çok farklı bir savaş olur. İstemeyiz. Ancak, Hindistan’ın yaptığı da yenilir – yutulur bir şey değil. O nedenle, isteriz ki özellikle Türkiye’nin sahip olduğu ve Pakistan ile paylaştığı-paylaşacağı bu teknoloji Hindistan’a geri adım attırsın.

Savaş Pakistan açısından, eğer bir zorunluluksa, bu durumda teknoloji ve saha tecrübesi desteği anlamında yanında Türkiye olacaktır. Pakistan’ın elindeki nükleer teknolojiye dair bilgisini Türkiye ile ya paylaştı ki, biz ülke olarak nükleer gibi hareket ediyoruz, ya da paylaşacak.

Türkiye’nin son yıllardaki tavırları, hareketleri ve yaklaşım tarzı nükleer bir ülkeninkinden farklı değil. Bu özgüvenin oluşmasında Pakistan ve desteği unutulmamalı.

Önümüzdeki dönem yeni gelişmelere gebe. Kanaatimce Türkiye’nin nükleer olmasını ve Pakistan’ın Türkiye – Azerbaycan desteğini bu çerçevede okumak gerekiyor.

Türkiye’yi dış politikada alnı açık, başı dik hale getiren liderlik takdiri hak ediyor…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.