ÜNİVERSİTE SINAV BARAJI KALDIRILDI İYİ Mi OLDU KÖTÜ MÜ OLDU ?

Kimileri barajın kaldırıldığına seviniyor. Hatta bazı basında müjde olarak veriliyor. Kimileri de kızgın.

Kimileri barajın kaldırıldığına seviniyor. Hatta bazı basında müjde olarak veriliyor. Kimileri de kızgın.

Ben kanaatimi baştan söyleyeyim. Yanlış oldu.

Hemen şunu söyleyeyim ki; benim endişem barajın kaldırılması ile eğitimin kalitesi düşecek olması değil. Zaten OECD ülkeleri arasında Türkiye nüfusuna oranla üniversite öğrencisi sayısında birinci iken eğitim kalitesinde maalesef sonda. Benim endişem; barajsız üniversite nedeniyle üniversiteye doluşacak öğrenciler nedeniyle ertelenmiş ve diplomalı işsizlik çoğalacak, milli ekonomiye zarar, Hazine ve aile bütçesine yük olacak.

(Sayın Cumhurbaşkanımız da Sağlık ve Ulaşım’da sorunlarımızı çözdük ama Eğitim ve Kültür alanlarında problemlerimizi çözemedik diye birkaç yıl önce söylemişti.

Esasen bu mevzu Patates fiyatı veya elektrik fiyatı gibi günlük politik tartışmaların çok ötesinde milli bir konu. Herkesin sağduyu ve politik ön yargılarından uzak yaklaşması gereken bir konu.)

Ama bu yanlış bugünün değil zincirleme yanlışın son halkası. Yani bir nevi sınavı kaldırmak zorunda kaldı ÖSYM.

Aslında bu yanlış ilk düğmenin yanlış iliklenmesi ile gelen bir garabet.

Nasıl oldu anlatayım.

Toplumların yetişmiş, kalifiye insan gücüne ihtiyacı vardır. Bu amaçla toplumlar insanlarının yetişmesi için eğitime önem verir. Bunun için de okullar açar.

Bu amaçla Türkiye’de mecburi temel eğitim önce 8 yıla sonra 12 yıla çıkartıldı. Ancak planlanan, verilen, öngörülen eğitim meslek öğrenmeye yönelik değil herkesi önce lise diploması sahibi yapmaya yönelik oldu.

Halk da var olan meslek liselerine itibar etmedi. Gözden uzak olan meslek liselerinde kalite düştü. Herkes düz lise tercih etti. Ama bu tercihte devletin de hataları oldu. Meslek liselerinin sonu özel sektörde iş bulma ile sınırlı kaldı. Kamuda istihdam için en yüksek diploma istenince kazanmak için de nispeten kaliteli eğitim veren liselere yoğunlaşıldı.

(Aslında vatandaş devletin itibar ettiği kanala yöneliyor. Mesela: Aselsan Meslek Lisesi açtı. Talep o kadar yüksekti ki %1 dilimle öğrenci aldı.)

Yani devlet dese ki; Ben iftaiye erini İtfaiye Meslek Lisesinden, çavuşunu İtfaiye MYO’dan, müdürünü de Makine Mühendisliğinden alacağım dese taşlar yerine oturacak.

Diğer yandan mecburi 12 yıl temel eğitim, okuma niyeti olmayan çocukları da okulda tutmak zorunda kalan bakanlık eğitimin kalitesini iyice düşürmek zorunda kaldı. Neredeyse sınıfta kalmak imkansız hale geldi. Eğitimin ciddiyeti kalmadı. (Oysa ben 1979 yılında ilkokula başladığımda sınıfımızda sınıfta kalmış 5 kişi vardı. Temel eğitim 5 yıldı ama ciddi idi. (Allah rahmet eylesin bir tanıdığım vardı. 5 yıllık ilk okulu 8 yılda bitirmiş. Ben Yüksek İlkokul mezunuyum derdi.)

İçeriği de her zaman sorunluydu. Halen de sorunlu. 12 yıl süresince çocuklara hayatta hiç lazım olmayacak bir sürü bilgi öğretirken veya öğrettiğimizi zannederken değerler eğitimini veremiyoruz.

12 yıl mecburi temel eğitimi alan çocuk 18 yaşına gelmiş ama elinde hiçbir yeteneği olmadan bir diploma olunca bu diploma da herkes de olup da zaten tek başına bir işe yaramayınca madem buraya kadar okudum deyip üniversite kapılarını zorluyor. Bu kez toplum baskısını da hisseden hükumet her yere üniversite açtı. Aynı kalite sorunu üniversitelerde de yaşanmaya başladı. Herkesin elinde diploma var ama o diplomanın gerektirdiği eğitimi yeterince alamamış binlerce gencimiz var. Elinde diploma ile iş arayan, bulamayan veya bulduğu işin ücretini görünce şaşıran çocuklar kızgınlığını kendilerini 16 yıl boyunca eğitim veren hatta bunu da büyük oranda ücretsiz veren devlete ve hükümete yöneltiyor.

Okullarımızda maalesef bir sürü bilgi yüklenmiş -o da ne kadar başarılı tartışılır-ama belirli bir konuda öne çıkmış bir yeteneği olmayan milyonlarca genç.

Bu arada bu süreçte çocuklarını okutmak için para döken, boğazından kısan ailelerin durumu da işin en dramatik kısmı.

Neredeyse 30 yaşına gelmiş, elinde mesleği olmayan, ailesinin desteği olmadan geçinemeyen, elindeki diplomaya bakıp ne yapacağını bilemeyen milyonlarca genç.

Yani toparlarsak tek başına devletin veya vatandaşın kusurlu olduğu bir konu değil, enine boyuna konuşularak, tartışılarak milli bir mutabakatla çözülmesi gereken bir konu.

BENİM TEKLİFİM:

EĞİTİM NASIL OLMALI?

5 yıl temel eğitime dönülmeli.

İlk iki yıl sadece, saygı, sevgi, paylaşma, sorumluluk aşılanmalı. Yalancılığın, hırsızlığın kötü, yardımlaşmanın iyi olduğu anlatılmalı, toplumda nasıl yaşanır öğretilmeli. Özgüveni geliştirilmeli. Vatan nedir? Millet kimdir? anlatılmalı, Şehri, çevresi tanıtmalı.

Son 3 yılda da düzgün konuşma, düzgün okuma-yazma, kendini ifade etme, 4 temel matematik işlem ile temel mantık kuralları, işte ne bileyim su ısınınca buharlaşır, vs. tabiat ve fizik kurallarını, dünyayı tanıtma gibi işler.

5 yıldan sonra Eğer çocuk hiç okumak istemiyorsa okumaya zorlanmamalı. Çocuğun istidadına, huyuna, fiziki ve zihni yapısına uygun mesleklere ayırma işi yapılmalı.

(gerçi şimdi herkesin çocuğu kıymetli. Öğretmen diyemiyor dese zaten hem idareden hem veliden başı belaya girecek: sizin çocuğunuz okumaz ama şu mesleğe yatkın gibi duruyor. Oraya yönlendirelim diyecek. Mecburi 12 yıl olunca bırakın meslek tavsiyesini, sınıfta edepli dur bile dese başından soruşturma geçecek nerdeyse çocuğun psikolojisini bozdu diye. )

Yani çocuk okul okumayabilir, okuyamayabilir ama bakarsın tamirata müthiş kafası çalışıyordur. Çıraklık eğitim veya ilgili meslek lisesine gider. Çocuk gözüpek ve disiplinlidir. Asker yapılır. Polis yapılır. O çocuğu ne olacağı belli olmadan düz lisede oyaladın mı hem çocuğa yazık edersin hem de toplum bir yetenekten mahrum kalır.

(İlkokulda bir sınıf arkadaşım vardı. Dersleri zayıftı. Ama sınıfta kim hasta olursa onunla ilgilenirdi. Öğretmen de bu yeteneğini fark etmişti ki sınıfın sağlık kolu yapmıştı onu. İlkokulu bitirdi. Eczacı kalfası oldu. 30 yıldır da o işi yapıyor. Mutlu mesut yaşıyor. )

Meslek öğretmeyen lise olmamalı. Tapu memuru mu olacak, Adam akıllı meslek lisesini okusun. (eskiden vardı böyle okullar).

Şimdi devlet KPSS ile memur alıyor ama oraya kadar gelen çocuk yapacağı iş ile alakalı olmayan okullarda alakasız eğitimler alarak, sonunda da bir sürü testi çözerek memurluğu kazanıyor. Tapu memurluğu yapacak adama ne diye eğitim fakültesi, işletme fakültesi vb okutuyoruz ki? Ama oraya atanmak için üniversite bitirmek gerektiği için çocuk da mecbur okuyor. Kaymakam olacak adama da, memur olacak adama da siyasal bilgiler okutmanın mantığı yok.

Üniversite dağılımı da sıkıntılı. Planlama yok. Üniversite açılıyor. Rektörler heyecanla neredeyse her bölümü açıyor YÖK izniyle. Şırnak Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler bölümü ne işe yarar? Hakkari’de fabrika mı var da mühendislik fakültesi var. Hakkari Türkiye’nin bal merkezidir. Enfes balları vardır. Yaylaları ve keçileri vardır Oraya ihtiyaç olan veterinerlik fakültesi. Böyle uzar gider. Aksi durumda boşa giden bir sürü bilgi ve emek.

Daha orta eğitimde iken derslerinde çok iyi olanları ve okumak istemek şartıyla üniversite okuyacak şekilde nitelikli ama az sayıda liseye yönlendirmeli.

Çocuk jeoloji mühendisliğini bitiriyor. Bakıyorsun polislik imtihanında. Madem Polis olacaktı. Okuduğu mesleği yapmayacaktı. Ne diye milletin vergileri ile devletin parası harcandı ki?

Ayrıca üniversite her şey demek değil. Dünyanın en büyük teknoloji şirketi Apple kurucusu Steve Jobs ve onun gibi bilebileceğiniz çoğu kişi üniversite mezunu değildir. Tanınan bir çok işadamı da aynıdır. Yani üniversite başarının temel şartı değildir.

Yazık oluyor.

Şu an milyonun üzerinde üniversite öğrencimiz ve hayata atılamamış milyonlarca genç mezunumuz var. 30 yaşına kadar topluma da ailesine de kendisine de katkısı olmadığı gibi ekonomik yük. Ayrıca evlenemedikleri için de nüfus problemlerimiz de çoğalıyor. Yeri değil gibi ama bazı işleri mültecilerle çözüyoruz şimdilik. İnşaatta tarımda hayvancılıkta sanayide Suriyeliler ve Afganlar çalışıyor. İşverenin başka çaresi de yok. (Çünkü o yaşta çalışacak genç yok.)Ama 10-15 yıl sonra bu insanlar da hem para hem meslek kazandıkça onların patron olduğunu, bizimkilerin de onlardan iş istediğini de görürsek şaşırmayalım.

İşe meslek liselerini ve çıraklık eğitim sistemini tekrar ve ciddiyetle ama her alanda yeniden yaygınlaştırarak başlayabiliriz. Memur alımlarında hangi alanda ise o alanda meslek lisesi mezunu olmak şartı gerekli ve yeterlidir. Gereksiz üniversite eğitimi kaldırılmalı. Meslek lisesi veya çıraklık deyince aklınıza sadece torna mobilya gelmesin. Üniversite eğitimi gerektirmeyen her meslek için geçerli dediklerim.

BU KADAR ENSEYİ KARARTMAYALIM.

Şimdi atanan Mili Eğitim Bakanımızdan ümitliyim. Mesleki eğitim konusunda çok hassas. Çeşitli teşvikler yayınlıyor. Gayret ve başarılarının devamını diliyorum. Daha geçen gün Meslek Liselerinde okuyan öğrencilere maaş bağladı. SGK’sını devlet ödeyecek. Çok güzel gelişmeler.

Ama o böyle çabalarken ÖSYM’nin yaptığı, zaten sıkıntılı olan eğitim kalitemizi iyice sıfırlamak. Üniversite kapısında bekleyen öğrenci sayısını artırmak. Milli Eğitim’in iyileştirme çalışmalarını da heba etmek.

İnşallah bu yanlıştan dönülür.

Bu memleket bizim, bu çocuklar bizim.

Son söz:

Hayatta en acı şey harcanmış yetenektir. ( A Bronx Tale filminden)

Mehmet Akif GÖKSU

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Haberleri