UNUTULAN İKİ KAVRAM; ENFÜS VE ÂFÂK

Hasan TEPE

İslam medeniyetinde deruni iki kavram, Enfüs ve Âfâk.
Enfüs;iç yolculuk. (bâtın)
Âfâk; dış yolculuk. (zâhir)
Şimdi bu kavramlar üzerinde biraz duralım ve İslam medeniyetinde bu kavramların tarihsel yolculuğuna bir göz atalım.
Peygamber efendimiz otuz beş yaşından kırk yaşına, yani kendisine Nübüvvet gelene kadar Hira Mağarasında karanlıklar içerisinde aydınlığı aradığı yolculuktur Enfüs. Sadece kendi iç sesini dinleyip, belli bir zamana kadar derinlere yaptığı yolculuk.
İç alemin bütün maddi ve manevi hastalıklardan temizlenip tabiri caizse evin sahibine teslim edilmesi.​​​
Şemseddin Sivâsi'nin "Padişah girmez saraya hâne mamur olmadan" veciz sözünde, aslında hânenin kime ait olduğu ve bizim de bu haneye nasıl bakmamız gerektiği geçmiyor mu?
Enfüs, derinlerde arayış, hak ve hakikatin iç yolculuğu.
Herşeyde Yaradanı aramak. Tefekkür ve teslimiyet.
Oluş ve yok oluş çilesi.

Enfüs, insanın aslında kendini tanımasıdır.
İnsan kendini tanımadan dış âlemi nasıl tanıyabilir ki?

İnsanın uzaya yaptığı bütün yolculukların temelinde aslında insanın kendinden biraz daha uzaklaşması vardır.
Peki, sonsuzluğun keşfini uzayın dip köşelerinde mi yoksa gönüllerimizin engin deryasında mı aramak lazım?

Kaçış, kendinden kaçış, hakikatten kaçış.
Teslim olamama savaşı, çünkü insan kendi iç alemiyle olan savaşı kaybetmiştir.
İslam medeniyeti olarak neyi ihmal ettiysek bizde ordan vurulduk.
Hakikat savaşını kaybediyoruz, tek bir nedeni olmalı ki; "Hakikat" kavramının Medeniyetimizde ne kadar 'kurucu ve yapıcı' bir kavram olduğunu unutmaya başladık.
Rasim Özdenören'in dediği gibi düzmece kavramlar dünyamızı işgal etti, Müslüman zihni işgal altında, kavramlara Müslümanca bakamıyoruz artık.
Sekülerleşme üzerinden bölmeli kafa yapısına sahip bir Müslüman profili çıktı ortaya.
Artık Yunus olmayı, Mevlana olmayı bıraktık.
Yunus gibi konuşmayı, Mevlana gibi coşmayı unuttuk.
Aslında biz 'kendimizi unuttuk'.

İç alemimizi ihmal ettikçe melekût alemiyle aramıza fersahlar girmeye başladı.
İmam Gazali gibi bir şahsiyetin hayatında dahi bu bâtınî yolculuğu görebiliyoruz. İmam Gazali, Nizamiye Medresesindeki görevini bırakıp Şam ve Kudüs'e yolculuk yapar ve burada Gazali'nin tasavvufa yöneldiğini görüyoruz.Gazali, kalbi ve gönlü geçici dünya zevklerinden arındırıp, Peygamberlerin yaptığı metodu uygulayarak kemâlata Riyazet metoduyla ulaşmaya çalışır. Böylece İmam Gazali
Tasavvufta "Çift Kanatlı" dedikleri hem zâhirde hem de bâtında yüksek mertebelere ulaşır.
Bu yolculuğun sonunda bizim İmam Gazali'den almamızgereken ders şu; asıl hazine senin içinde, arayıp bulmakta senin elinde.
Ne yazık ki bu çağın ağları bizi öyle sardı ki, ne aramak, ne de bulmak gibi bir derdimiz kaldı artık.

Efendimiz bir savaş dönüşü Ashabına dönerek, küçük cihattan büyük cihada gidiyoruz demişti.
Sahabe şaşkın, Ya Resûlullah, bundan daha büyük cihat mı olur demişti.
Cevap çok büyük; Evet şimdi cihadın en büyüğüne gidiyoruz, o Cihad ki nefsinizle yapacağınız Cihattir, 'Cihad-ı Ekber'dir.
İç âleminizle yapacağınız savaş.
Savaşların en büyüğü ve en değerlisi.
Mesaj çok net: İç aleminiz düzelmeden, dış aleminiz düzelmez.
Ve önce iç alemler düzeldi, sonra dış alemler.
İç'ten dış'a doğru yolculuk başladı.
İslam, "İç'ten dış'a" doğru yolculuk yapmayı (dünyaya) ögreterek hayat verdi, dünya 'hayat' buldu.
Tıpkı bir yumurtanın içten kırılması gibi.
İç'ten kırılınca hayat başlar, Dış'tan başlayınca hayatın sona ereceği gibi.
İç, dış'a hükmeder.

Mekke'de iç (Enfüs),
Medine'de dış (Âfâk) yolculuğu yapıldı.
Kalpler dünya kirinden temizlenince;
Mekke'de Müslümanca düşünüş,
Medine'de Müslümanca yaşayış vücuda geldi.

Enfüs, göklerle irtibat,
Âfâk, yeryüzü ile irtibat kurmaktır.
Âfâk, dünya üzerinde olan herşeyde Yaradanın varlığı ve birliğini tefekkür etmektir.
Her zerrede onu aramak. O'ndan yine O'na yolculuk.

Âfâk, metafizikten ilham alarak İslam sitesini kurmaktır.
Âfâk, Medine şehrini kurmaktır, "Medenileşmektir".
Kur'an ve Sünnet ışığında çağa meydan okumaktır.

İslam medeniyeti Enfüs ve Âfâktan ilham alarak asırlarca çağlara hükmetti, çağ açtı, çağ kapattı, çağlara meydan okudu, çağların nefesi oldu.
Ve ne zaman ki kendi içimizden koptuk, o zaman 'mana'yı zahirde aramaya başladık, arkasından gerileyiş ve çöküşler, yıkılış ve enkazlar.

İnsan en çok kendini ihmal etti bu çağda.
Kendine yabancı, kendine yalancı.
Velhasıl evin yolunu unuttu insan.
Şimdi tekrar başa dönmeli, eve dönmeli çok geç olmadan, daha fazla uzaklaşmadan kendinden.
Ve insan;
Şahdamarı hatırlamalı, Şahdamardan daha yakın olanı hatırlamalı,

Üstad Sezai Karakoç'un dediği gibi;
" Ey insan!
Nerede kaldı Şahdamar?
Şahdamardan daha yakın olma nerede kaldı.

Ve son söz olarak haykırmak lazım;
Ey insan, dön.
Kendine dön, özüne dön, içine dön.
Çünkü bütün dönüşler ancak O'nadır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.