YAŞLANDIKÇA YALNIZLAŞMAK

Mustafa Cemal TOMAR

YAŞLANDIKÇA YALNIZLAŞMAK

Ömür dediğimiz şey kısa sürüyor aslında. Maziye doğru hayallerimizi uzattığımız zaman, tâ çocukluk yılları aklımıza geliyor. Aradaki zaman dilimi ne kadar uzun olursa olsun, bunca ömür ne zaman geçti sorusunu kendimize sormadan edemiyoruz. Çocukluğumuz, gençliğimiz, olgunluk yaşımız, çalışma hayatımız ne de çabuk geçti.

Daha dün gibiydi sanki. Öğretmenliğe başlamıştım. Mesleğimin baharındaydım. Bugüne bakıyorum, 36 yıl geçmiş aradan. Bunca uzun zaman geçti, farkında değilim. Benim için böyle de, başkaları için de aynıdır. Yaşlı amcaları ve teyzeleri konuştursanız benzer serüvenleri anlatırlar size. O kadar çok serüven ki, ciltler dolusu kitaplara sığmaz.

Uzun ömürlü olanların ömürlerinin son bölümü yaşlılık olarak atlandırılır. Yaşlılık yaşını 70'ten başlarsak bu katekoriye giren bir hayli insanımız olur. Zira Türkiye'de son 25 yılda nüfusumuz artış göstermemekte, ölüm yaş ortalaması yükselmektedir. Gelişmişlik düzeyine göre ömür, uzuyor ya da kısalıyor. Dünya ülkelerinden örnekler verilebilir.

Burada yaş ilerledikçe hareket kabiliyetimiz azalmakta, ruhsal ve beyinsel aktivitelerimiz duraklamakta, hastalıklar baş göstermekte, buna bağlı olarak iş hayatımızdaki performansımız azalmaktadır. Bu yüzden "emeklilik" diye bir şey çıkardılar. İyimser bir yaklaşımla bu kavramın anlamı; sen yıllarca çalıştın, artık bundan sonraki hayatında üretmeden ömrünün sonuna kadar birikimlerinden tüketebilirsin anlamına gelir. Bu kavramın bir anlamı da, artık sen işe yaramazsın, kenara çekil, koltuğu terk et, genç dinamik birini senin yerine koyalım demektir.

İşinden emekli olunca yani bir kenara atılınca, toplum bunu çok iyi değerlendiriyor. Toplum da artık seni bir kenara atıyor. Piyasada yüzlerce emekli görüyorum. Taraflarına bakan yok. İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nde yıllarca atama işlerinden sorumlu müdür yardımcısı emekli olunca çarşıda yalnız gezdiğini görüyorum. Artık bir işe yaramadığınızı toplum görüyor. Toplumumuz işini bilir. Toplumumuz arı gibidir. Balözü taşımayan çiçeğe konmaz. Yetkili iken her gün etrafınızda onlarca kişi varken, yetkisizleşince yanınızda konuşacak adam bulamıyorsunuz. Ne acı bir durum değil mi?

Yaşlı amca ve teyzelerimizin en çok yakındıkları durum yalnızlıktır, terkedilmiş duygusu olsa gerektir. Bu durumun esas kaynağı, toplumun kapitalileşmesidir. Yani her şeyini dünyevileşmeye, maddeye, maddi menfaate bağlamasından ileri gelmektedir. Kur'an ifadesiyle; " Ahirete karşılık dünyayı tercih etmek" ten kaynaklanıyor. Dünyayı öne, ahireti arkaya atıyoruz. Tam tersi olması lâzımdır.

Yaşlandıkça yalnızlaşma meselesi Avrupa ve Amerika'da çok büyük sorun haline gelmiştir. Oradaki yaşlılar genellikle tek yaşarlar. Günlerce kapılarını çalıp hal hatır soran bile yok. Bir sosyolog anlatıyordu. Amerika'da bir yaşlı amca bazen eline telefonu alıp rastgele telefon numaraları çeviriyormuş. Karşısına çıkan kişiye de; "aylarca beni arayıp konuşan kimse olmadı, halımı hatırımı soran olmadı, benimle birebir konuşan olmadı, kendimi çok yalnız ve garip hissediyorum, ne olur beni anlayın ve benimle iki kelâm konuşun" diye yalvarıyormuş. Bizim buralarda hiç olmazsa bir çay ocağına gider, selam verir, birine çay söylersin, o arada iki kelime konuşursun. Ya da camiye gider, cami cemaatinin yüzüne bakar ferahlarsın. Zira aynı amaç için odasın.

Özellikle büyük şehirlerde yaşlılık ve yalnızlık daha çok göze çarpar. Dünyevileşmeyi önüne koyan toplum seni ne diye arasın ki!!! Ekonomik yönden bir albenisin yok, delikanlılığın yok ki kadınlar sana baksın, etki ve yetkili değilsin ki millet kapına gelsin, sözün piyasada para etmiyor ki, millet seneden bir şey beklesin. O yüzden sen yalnız kalmaya mahkümsün. Kendi kendine konuş, güzel vakit geçirmek için çaba harca. Gerçek dostun kim olduğunu anla. Kime kıymet vereceğini bil. Senin hayatın gelecek kuşaklara da örnek olsun. Dünya düzeninin hızlı değişmesi aslında yalnızlalmayı da beraberinde getirmektedir.

İşe yaradığın kadar değerlisin. İslâmda esas olan insandır. Mal ve para kullanılmak için vardır. Sevilmesi, değer verilmesi gereken esasen insandır. Günümüzde ise sevilen ve değer verilen mal ve dolayısıylâ paradır. İnsan ise mal ve parayı kazanmak için kullanılan bir varlık haline getirilmiştir. Kapitalist düzenin odak noktası, esas felsefesi budur. Bu nedenle oğul-babayı menfaat elde ettiği sürece değer verir hale geldi. Toplum da aynıdır. Bütün bu terketilmişlik hali kapitalist düzenin versiyonlarıdır.

O yüzden insanlığı bu kapitalist düzen ve onun türevleri huzur getiremez. Huzur islâmda diyorum. Gerçek dost Yüce Allah Teâlâ'dır. Dönüşümüz O'na olacaktır. Selâm ve Dua ile...

08.04.2024

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.