Dr. İlhami PEKTAŞ
Bir zamanlar kara lastik vardı…
Ayak giysisinde endüstriyel üretim sürecinin ilk evresinde piyasaya sunulan siyah renkli, kokulu lastik ayakkabı…
Kara lastik, “…öncesi” ve “…sonrası” denecek kadar önemliydi…
“Kara lastik öncesi dönem” neyi anlatırdı?: Ayakkabısızlığı, genel olarak yalın ayaklığı, yani adamakıllı yoksulluğu…
Ülke nüfusunun %75-80’inin köylerde yaşadığı zamanlar…
Elbette deri ayakkabı vardı. Ancak deri az üretilen pahalı bir nesne olduğu için genellikle şehirde yaşayanların erişebildiği bir ayakkabıydı. Kara lastik öncesinde kırsaldaki insanlar görece mali durumlarının iyiliği ölçüsünde ve fazla yıpranmamasına özen göstererek “çarık” giyerler, yakın mesafelerde ise genellikle yalın ayak dolaşırlardı.
Kösele veya kauçuk tabanlı deri ayakkabı, (fiyakalı adıyla “iskarpin”) ancak şehirlerde veya kasabalardaki ayakkabıcı dükkanlarında sipariş verilerek yaptırılırdı. Bu nedenle hali vakti yerinde olmanın sağladığı bir imkan ve imtiyaz ve dolayısıyla bir prestij işaretiydi.
O kadar ki, kasaba pazarında tarım ve hayvancılık ürünlerinin satışından zar zor denkleştirdikleri para ile sipariş vererek yaptırdıkları hayallerindeki ayakkabıya kavuşan köylülerden bazılarının kolay yıpranır endişesiyle bunları giymeye kıyamayıp bağcıkları birbirine bağlı olarak omuzlarında taşır vaziyette yalınayak veya çarıkla dolaştıklarına dair traji komik hikayeler anlatılır.
Lastik ayakkabı bu koşulları değiştirdi. Geniş kitleleri sökük pörsük çarık giymekten veya yalın ayak dolaşmaktan kurtaran bir devrim oldu.
İnsanlar kabaca işlenmiş sığır derisinden zar zor elde edilen ve dolayısıyla hızlı yıpranan çarık yerine, basit endüstriyel tesis ve atölyelerde yaygın biçimde üretilerek Anadolu’ya sevkedilen bu ayakkabıyı bir yenilik, deyim yerindeyse “havalı bir icat” olarak benimsedi ve sevdi.
Kara lastiğin bir üstü ise, biraz hallice zengin olanların tercih ettikleri ve alabildikleri, yine lastikten mamul, ancak içinde astarı olduğu için daha az kokan ve daha fiyakalı gözüken “Cislavet” idi.
Sıcakta ve ayak terlediğinde koku yaysa bile, su geçirmeyen, yumuşaklığı ve kolay temizlenebilmesi nedeniyle çamurlu ve engebeli arazilerde giyilmeye elverişli olan lastik ayakkabı, hayvan derisinin ucuzlayıp bollaştığı ve dolayısıyla seri deri ayakkabı üretiminin başladığı 70’li yıllara kadar hakimiyetini sürdürdü.
Kara lastiğin yaygın giyildiği dönemler, aynı zamanda kentsel altyapının yeterince gelişmediği, asfalt yolların ve beton kaldırımların pek bulunmadığı, dolayısıyla insanların yürüdükleri toprak ve çamurlu yollarda “iz” bıraktıkları dönemlerdi. Yollardaki izlerden, sizden önce orada yürümüş olanların kara lastik mi, cislavet mi, kösele tabanlı mı, ner tür bir ayakkabı giydiğini kolaylıkla anlayabilirdiniz. Özellikle lastik veya plastik ayakkabılar, belirgin ve çeşitli biçimlerdeki taban izleriyle hemen fark edilirdi.
Şimdiki gibi akıllı telefonların ve video oyunlarının bulunmadığı o dönemlerde, çocuklar patika ve çamurlu yollarda lastikleriyle yere kuvvetlice basarak daha pürüzsüz iz çıkarmak için birbirleriyle yarışır, kendilerine eğlence çıkarırlardı.
Tüm dil ve kültürlerde yer edinen “ayak izi,” “iz bırakmak,” “başkalarının ayak izini takip etmek,” gibi terimler, seri üretim öncesi dönemlerde sadece Türkiye’de değil, farklı derecelerde de olsa dünyanın hemen her tarafındaki yaygın ekonomik gelişmişlik ve kalkınma düzeyini anlatan gerçek koşulları yansıtır.
Şimdilerde ise, dünyada olduğu gibi ülkemizde de, en ücra köylere kadar ulaşan asfalt yollar, şehir ve ilçe merkezlerinin tüm cadde ve sokaklarını kaplayan beton parke ve kaldırımlar nedeniyle insanlar yürüdükleri yerlerde iz bırakmaz oldular.
Refah ve üretim patlamasının küresel ölçekte yaygınlık kazandığı 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamanın imkânlarıyla her türlü gündelik eşya ve giysiye kolay ve ucuz erişebiliyor olsak da “kara lastik efsanesi” bütünüyle son bulmadı. Anadolu’nun kırsal bölgelerinde halâ yaşıyor. Kullanım oranı ve yaygınlığı azalmış olsa bile, sandıklar dolusu lastik ayakkabı, kırsal yörelere sevk ediliyor dükkanlarda ve pazarlarda satılıyor.
Kara lastik, endüstri üretimi patlaması sonrasında, 80’lerde doğan ve giymekten sıkıldıkları spor ayakkabıyı iki ayda bir elektronik ticaret siteleri üzerinden verdikleri siparişle değiştiren “Y,” “Z” ve “Alfa” kuşakları için hiç bir şey ifade etmiyor. Yaşları 50’nin üzerinde olup hayatlarının başlangıcı köy veya kasabalarda geçen insanların büyük bölümü için ise, çocukluklarının özlemi, edindiklerinde baş uçlarına koyarak gece yanında uyuyacak kadar kendilerini sevindiren ve kokusu hala hafızalarından silinmeyen bir bayram hediyesi…
…Ve kara lastik, babaların ve annelerin bir zamanlar içinde yaşadıkları ve halen iliklerine kadar hissettikleri halde bir türlü çocuklarına ve torunlarına ifade edemedikleri yoksulluğun etkili bir anlatımı olarak hayatımızda ve zihnimizde..
Kaynak: Mehmet Emin Yağmur, Hacı Bayram Bulgurlu