Prof. Dr. Önder KUTLU

Prof. Dr. Önder KUTLU

KRİZ, AVRUPA, ABD ve TÜRKİYE

Kriz dönemleri kurumların, sistemlerin, devletlerin ve küresel dünyanın test edildiği dönemlerdir. Ayrıca bu dönemler aktörlerin de denendiği zaman dilimleridir. Zira krizler açıkları belirgin hale getirir, problemleri kronikleştirir, aktörleri beceriksizleştirir, gözler hep sorunlara yönelir. Nerede ve ne zaman bir kriz varsa, olağan süreçler ve aktörler problemleri göz ardı ettikleri için kontrolden çıkmıştır, anlamına gelir. Bu, özellikle kurum/sistem kaynaklı krizlerde daha belirgindir.

Bugünlerde karşı karşıya kaldığımız kriz Avrupa ve gelişmiş dünyanın açıklarını da gözler önüne serdi. İtalya, İspanya, İngiltere, Belçika, Hollanda, Almanya ve ABD sınıfta kaldı. Bu çap ve evsaftaki bir krize hazırlıklı olmadıklarını beraberce gördük.

Bu ülkeleri yöneten siyasiler ve bürokratlar ya dönüp Çin’i suçluyor, krizin kaynağını hedefe oturtmaya çalışıyorlar ya da birtakım iletişim teknik ve yöntemleriyle PR faaliyetine yöneliyorlar. 10 günde yaptıkları bir sahra hastanesinin her noktasını medyaya servis etmek mi dersiniz, başka ülkelerdeki eksiklik ya da sorunlara yoğunlaşmak mı; her türlü tekniği kullanarak dikkatleri kendi istedikleri noktalara yönlendiriyorlar.

BBC World service televizyonunu bir saat izledim; az kalsın İngiltere’nin ne kadar başarılı bir mücadele yürüttüğüne Türkiye’nin de felakete sürüklendiğine inanacak oldum. Avam Kamarası Sağlık Komisyonu toplantısını canlı yayınladılar, mesela. ‘Kağıt’ üzerinde her şey mükemmel. Arkasından İstanbul-Taksim Meydanının boş olmasından dem vurup, geçtiğimiz Cuma günü sokağa çıkma yasağı öncesi medyaya yansıyan görüntülerle bitirdiler. Ufacık bir sorunu evrenselleştirme, kendi kocaman sorunlarını cüceleştirme derdindeler. Resmen algı yönetiyorlar.

Avrupa ve ABD bu krizde sınıfta kaldı. Başarısızlar. Ülkemiz çok şükür iyi durumda. Vaka sayıları, iyileşenler ve ölüm oranları bakımından diğer ülkelerden çok iyiyiz.

Nedenlerini sorgulamaktayım…

Önce başarısızları ele alalım…

Birincisi, bu ülkeler yaşlandı; yaş ortalamaları çok yüksek. İkinci Dünya Savaşı sonrası ‘Baby boom’ yani ‘Bebek patlaması’ döneminde doğan nesiller yaş ortalamasını yükseltiyor. Bu kesim virüse karşı dayanıksız.

İkincisi, buralarda sadece insanlar değil altyapı da çok eski ve yaşlı. 70 senedir altyapılarını yenilemediler: Hastaneler, okullar, yollar, evler, tesisler vs. her şey eski. Adeta dökülüyorlar. Nüfus artmadığı, yeni altyapı talebi olmadığı için yenileme taleplerini ağırdan alıyorlar. Ellerindeki kaynakları doğrudan vatandaşa (rüşvet kabilinden) döndürdükleri için de toplum ‘eski’ altyapıya itiraz etmiyor.

Üçüncüsü, toplumlar dinamizmini kaybetmiş. Heyecan yok. Bir şeyler başarma, sivrilme, kabuğunu kırma, ön plana çıkma, yarışma duygusu bulunmuyor. İnsanlar konumlarını kabullenmiş bulduklarıyla yetiniyor, sisteme ve aktörlerine karşı bir tavır içine girmiyorlar: ‘Ekmek elden, su gölden’ şekilleri.

Dördüncüsü, toplumlar homojenleşip, istikrara yoğunlaşıyorlar. En ufak bir istikrarsızlık toplumları hemen yabancı düşmanlığına ve faşizme itiyor. Bu nedenle eğitimciler, din adamları, bürokratlar, siyasiler radikalizmi engelleme adına topluma karşı dürüst değiller, olup-bitenleri kendi toplumlarıyla paylaşmıyorlar. Bu da toplumu duyarsızlaşıp, bencilleştiriyor. Yaşlı, hasta, yoksul düşünmek istemiyorlar.

Öte yandan, bütün bu sıraladığımız başlıklar itibariyle Türkiye tam da aksi noktada duruyor. Yaş ortalaması çok iyi durumda; altyapı sürekli olarak yenilenip, geliştiriliyor; toplum heyecanlı, insanımız kendine güveniyor, bir şeyler başarma gayretinde, toplum hareketli ve dinamik. Dayanışma duygusu ve başkalarını önemseme düşüncesi insanımızı dinamik tutuyor. Son on yılda Türkiye’ye göç eden dört milyon Suriyeli ile belki bir o kadar Afgan, Afrikalı vs. toplumu renklendiriyor. Başka etnik kökenlerden olanlara destek olan insanımız, kendinden olana karşı daha sıcak. Milli Dayanışma Kampanyasına destek bunu gösteriyor. Toplum sadece devlet kampanyasına değil, sivil toplum taleplerine karşı da duyarlı…

Altyapının tüm alanlarında Türkiye müthiş şeyler yaptı. Ulaşım, konut, sosyal-kültürel tesisler, parklar, konaklama gibi, aklınıza ne gelirse...

Sağlıkta kat edilen aşama, sadece şehir hastaneleri değil, mesela Konya’da son 5-10 yılda inşa edilen sağlık tesislerini ele alalım. Neredeyse tüm hastaneler yıkıldı, yapıldı, yenilendi. Aynı durum özel hastaneler açısından da geçerli. Ayrıca sağlık hizmetlerine ulaşım aşırı derecede kolaylaştı. Diğer altyapı alanlarında benzer bir durum var.

Son yıllarda hangi krizleri atlattığımızı, hangi badirelerin üstesinden geldiğimizi hepimiz biliyoruz. Darbe Günlükleri, Ergenekon, Cumhuriyet Mitingleri, 367 tartışmaları, Paralel Devlet, 15 Temmuz, Irak, Suriye vs. kargaşası sadece siyasi olaylar. Sosyal ve ekonomik saldırılardan bahsetmiyorum bile.

Bizim insanımızı dizginlemek mümkün değil. Çoğu zaman sınırlarını aşmaya çalışan, dünyayı kontrol etme idealine bile sahip insanlar. Heyecanlı; girişken; kendine güvenen…

Bunu bazen abarttığımız durumlar olsa bile insanımız bu…

Türkiye’nin başarısı dinamizminden kaynaklanıyor...

Başarısız olanlarsa hantallıktan, eskilikten, heyecansızlıktan, bencillikten...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.