Dr. İlhami PEKTAŞ

Dr. İlhami PEKTAŞ

MÜSLÜMAN ÜLKELER ÜZERİNDE OYNANAN HAÇLI OYUNLARI

Hepimizin bildiği gibi dünya üzerindeki fakir ülkelerin % 99’u müslümandır. ABD, Kanada, Japonya, Rusya, AB ülkeleri gibi Hristiyan ülkeler rahatlık ve huzur içinde yaşarken Müslüman ülkelerde yaşayanların büyük bir kısmı neden açlık ve sefalet içinde yaşarlar, hiç düşündünüz mü acaba ?

Sadece Basra Körfezi, bölgesinde dünya petrol rezervlerinin % 60'ını içermektedir. Yapılan araştırmalara göre yalnızca Suudi Arabistanda tesbit edilmiş 262 milyar varil petrol rezervi mevcuttur.

Bu miktar dünya petrolünün % 25.4'ü demektir. Dünya petrol rezervlerinin % 11'i Irak, % 9.6'sı Birleşik Arap Emirlikleri, % 9.2'si Kuveyt, % 8.6'sı İran, % 13'ü diğer OPEC ülkeleri ve geri kalan % 22.6'sı dünyadaki diğer ülkelere aittir.

Bu doğal kaynakların normal koşullarda bu coğrafyada yaşayan Müslümanlara ekonomik refah getirmesi, hatta tüm Müslümanlara da bu refahın yansıması gerekir. Ama maalesef tüm göstergeler bunun tam tersini işaret etmektedir.

İslam coğrafyasında insanların % 86'sının yıllık geliri 2000 doların altında. % 76'sının geliri 1000 doların altında, % 67'sinin geliri ise 500 doların altındadır.

Bu gelir maalesef İslam Alemi'nin imkanlarıyla taban tabana zıt bir sefalet tablosudur.

Batı'nın tükettiği petrolün % 50'sini ihraç eden İslam Coğrafyası niçin fakir ve hazin haldedir, acaba?

Bu durum tüm Müslümanların sorması gereken en kritik SORUDUR.

ABD Enerji Bakanlığı'nca yapılan araştırmalar, Körfez Bölgesi'nin petrol ihracatının 2022'ye kadar % 125 artacağını ve Petrol fiyatının iki katına çıkacağını göstermektedir. Bunun anlamı 2022 yılında bu bölgenin çok önem kazanacağı ve patlamaya hazır bomba gibi olacağıdır.

Günümüzde olduğu gibi gelecekte de dünya enerji ihtiyacı yine büyük oranda Müslüman Coğrafya'dan sağlanacaktır. Petrole ilaveten, Ortadoğu'nun dünya gaz rezervinin yaklaşık % 40'ına sahip olduğu jeolojik araştırmaların ortaya koyduğu bir başka bir gerçektir. Bunun % 35'i Körfez bölgesindedir. Öte yandan Cezayir, Libya ve diğer bazı Kuzey Afrika ülkelerinin toplam rezervi ise dünya rezervinin % 4 civarındadır.

Ayrıca Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri de doğal gaz ve petrol açısından bir hayli zengindir. Kazakistan'ın tespit edilmiş petrol rezervi 17. 6 milyar varildir. Doğal gaz kapasitesinin ise 58-83 trilyon m3 arasında olacağı tahmin edilmektedir. Türkmenistan'ın doğalgaz yataklarındaki rezerv miktarı ise 98-155 trilyon m3 arasındadır ve bu ülke dünyanın en büyük dördüncü doğal gaz üreticisidir. Ancak bu yer altı kaynaklarının kaymağını ya ABD, ya Rusya, ya Çin ya da İngiltere, Fransa, Almanya gibi Avrupa ülkeleri yemektedir.

Maalesef müslümanlar, "zengin toprakların fakir köylüleri" durumundadır.

Örneğin Özbekistan ve Kırgızistan altın üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerinden olmasına rağmen insanlarının hayat standartları ise neredeyse dünyanın en gerisindedir.

İslam ülkeleri fakirdir, çünkü o çok sevdikleri, peşinden koştukları emperyalist batılı ülkeler Müslüman ülkelerin tüm zenginliklerini kökünden sömürmektedir.

İslam ülkeleri fakirdir çünkü o çok övdükleri Avrupalı emperyalist ülkeler dinimizin içine fitneyi, fesadı sokmakta ve bunu çok iyi başarmaktadırlar. Bugün İslam dünyası çok başlıdır. Dünyanın pek çok yerinde meydana gelen Müslüman mezhep kavgaları, emperyalistlerin Müslümanlara attığı planlı ve örgütlü haçlı seferleri kazıkların bir sonucudur.Tarihteki meşhur haçlı seferleri günümüzde de Müslüman ülkelerin üzerine adeta dalga dalga akmaktadır.

Müslümanlar bugün ülkelerini kavuran milliyetçilik, kavimcilik, ırkçılık, mezhepçilik gibi her biri ayrı bir fitne başı olan haçlı seferi oyunları ile içten içe dinden ve zenginliklerinden uzaklaştırılmaktadır. Batılı emperyalist ülkelerin İŞİD'i, Sisi’yi, Barzaniyi, PKK ve PYD'yi desteklemesi, Putinin Esed ve İranı desteklemesi, ABD’nin Orta-Doğudaki kralları desteklemesi hep kendi hristiyan menfaatlerinin korunması içindir.

Neredeyse her gün İslam ülkelerinden gelen kanlı haberlerle vicdanlarımız dağlanıyor. Bir yandan sömürgeciliğin bıraktığı problemli sonuçlar öbür yanda işgalci politikalar. Asya tarafındaki neredeyse bütün İslam ülkeleri yıllarca İngiltere, Fransa, ABD ve Rusya’nın işgalci güçleri tarafından işgale uğradı, esir alındı, zulme maruz kaldı ve tüm kaynaklarına el konuldu, sömürüldü ve halen de sömürülmektedir. Irakta, Suriye'de, Libya'da, Mısır'da, Yemen'de, Çinde,ve Tunus'da binlerce müslüman ölmüştür. Bugün halen başta Afganistan, Irak, Suriye, Mısır, Libya, Çin/Uygur Türkleri, Myanmar, Somali , Mali, Kuzey Nijer, Moritanya ve Çad olmak üzere pek çok ülkenin ve kendi askerleri bu bölgelerde Müslüman halka zulmetmeye devam ediyor. Başta ABD olmak üzere bu bölgelerde önce iç savaşların planlanıp daha sonra barış getirme bahanesiyle milyonlarca müslüman katledilmiş, esir edilerek zulme uğramışlardır.

Diğer taraftan yoksulluğun ve kuraklığın hâkim olduğu diğer Afrika ülkeleri ; Fransızlar, Portekizler ve İtalyanlar tarafından her türlü fitne, fesat ve kışkırtmalara alet olmakta, çıkartılan iç karışıklar ve kardeş kavgaları arasında tüm hızıyla sömürülmektedir. Afrika’daki istikrarsızlıkların sürekli hale gelmesi ve Batının askeri varlığının devam etmesi için son 20 yılda El Kaide ve türevleri kıtaya taşınmış, yaratılmış ve kurgulanmıştır. Kıtada ABD ve Fransa’nın başını çektiği danışıklı dövüşe BM ve Avrupa Birliği de ortak edilmiştir. Güney Cezayir, Güney Libya, Kuzey Mali, Kuzey Nijer, Moritanya ve Çad terörle mücadele sahnesinin hazırlanması için seçilen bölgelerdi. Böylece İslam ülkeleri iç savaşlarla birbirine düşürülmüş sonrada bu ülkelere barış getirmek politikasıyla işgal edilmiştir. Yıllardan beri çöl ve kuraklık etkisiyle zaten fakir olan Afrika halkı, oraya gelen dış güçlerin petrol ve maden kaynaklarına el koymasıyla iyice kıtlığa ve sefalete maruz bırakılmıştır.

Türkiye’ye bakacak olursak, Türkiye cumhuriyetten sonra ne zaman kalkınmaya , gelişmeye başlasa 1950 yılından sonra her 10 yılda bir darbe, terör, PKK saldırıları, Ermeni saldırıları, mezhep kışkırtmaları ve paralel yapılanma gibi dış ve iç odaklı emperyalist güçlerin kurgularıyla gelişmesi engellenmeye çalışılmış ve çoğunda ülkemizin gelişmesi engellenmiştir. Çünkü, Emperyalist Hristiyan güçler kontrol altına alamadıkları ve güçlü bir Müslüman ülkenin varlığına asla izin vermek istememektedirler.

Şimdi gelecek 2023 yılının bir analizini yapacak olursak ;

Tahmin edilen gelecekte çatışmaların önemli kısmı Asya Pasifik ve Ortadoğu bölgesinde, Suriye-İsrail-İran- Irak-Türkiye-NATO/ABD, Hindistan- Pakistan arasında olma eğilimindedir. Bu çatışmalara muhtemelen Çin’inde katılması beklenmektedir.

İranın sahip olduğu 6000 kg düşük zenginlikteki uranyum, 5 atom bombası üretmeye yeterlidir. Bu durum bölgesel gerilimi ve istikrarsızlığı daha da artırmış, batılı emperyalist ülkelerin bölgeye kalıcı olarak yerleşmesi için adeta iştahları kabartmıştır.

2022 yılında, körfez bölgelerinde her yıl için 120 milyar $ askeri harcama yapılması tahmin edilmektedir.

2022 yılında ham petrol fiyatlarındaki % 200 oranındaki tahmini artış, tüm dikkatleri bu bölgeye çekmiştir. 2022’de K.Afrika ve Ortadoğu pazarında yabancı yatırım oranı % 58 ile 1 trilyon 68 milyar $ olacağı ve bunun % 51’i Amerika, % 40’ı Avrupa ve %9’u Rusya ve Çin tarafından yapılacağı tahmin edilmektedir.

2008-2013 arasında en büyük silah ihracatçıları : ABD : % 30, Rusya : % 26, , Fransa: % 26, Almanya : % 7, Çin : % 5, Diğer % 6. En çok silah ithalatçısı ülkeler ise ; Hindistan : % 12, Çin : % 6, Pakistan : % 3.

Hali hazırda küresel askeri araç pazarı ABD egemenliği altındadır.

Rusya'nın en fazla silah satışı yaptığı ülkeler arasında Suriye, Hindistan, İran ve Latin Amerika ülkeleri yer alıyor. ABD’nin en çok silah sattığı ülkeler arasında S.Arabistan, Birleşik Arap Emirliği, Mısır, Cezayir ve Libya dikkat çekiyor. Çin'in silah ihraç ettiği ülkelerin başında % 55 ile Pakistan, % 8 Myanmar , diğerleri ise Bangladeş, Cezayir, Fas’tır. Arap baharı ile birlikte silah satışlarında bir patlama yaşanmıştır.

Dünyada 100 milyar $'lık silah pazarında en çok silah satan ülkesi olan ABD’nin yıllık silah ticaret hacmi 70 milyar doların üzerindedir. Dünyanın en büyük silah alıcısı da Suudi Arabistandır. Suudi Arabistan’ın 2012’de aldığı silahların toplam bedeli yaklaşık 40-45 milyar $ arasındadır. Yani ABD silah sanayinin ürettiği silahların çoğunu S.Arabistan almıştır.

Görüldüğü gibi ABD’nin petrol zengini Arap bölgelerinde savaş çıkarmasının nedeni silah satışı ile para kazanması, Müslümanların fitne, fesat, iç savaşlar, kardeş çatışmaları ile birbirine düşman edilerek yok edilmesi ve buradaki doğal kaynakların kendi kontrollerinde olmasının sağlanması içindir. Bağdat’ın ABD’den aldığı silahların toplam tutarı 8 milyar dolar, Suudi Arabistan ile ABD arasında gerçekleşen silah alım anlaşmasına göre Suudi Arabistan için her yıl silah alımı 40 ile 45 milyar $'dır. Sadece Suudi Arabistan ile imzalanan anlaşma ile Amerika’da yaklaşık 100 bin kişiye iş imkanı sağlanmıştır. Birleşik Arap Emirlikleri 4.5 milyar $, Umman 1.4 milyar $ silah almıştır. Dört yılda, Suudi Arabistan, Umman, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirliklerinin, Amerikan silah alımları tutarı yaklaşık 123 milyar $ olmuştur. Suriye'ye satılan silahların yüzde 72'si Rusya kaynaklıdır. Kuzey Afrika ülkelerine yapılan silah satışları da % 273 yine aynı dönemde sadece Fas'a satılan silah sayısı % 443 oranında artmıştır.ABD Hindistana 8 milyar $ lık silah satışı yapmış ve bu rakamı 40 milyar $'a çıkarmayı planlamaktadır. Görüldüğü gibi satılan silahların % 90'ı müslüman ve fakir ülkelere yapılmaktadır.

Körfez ülkeleri Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman rekor seviyelerde Amerikan malı silah alarak ordularını güçlendirmişlerdir.! Yani Arapların petrolden kazandıkları paralar yine ABD’ye aktarılmaktadır.

Silahlandırılan tüm müslüman ülkeler bu silahları maalesef yine başka müslüman ülkelere yada iç savaşları için kullanmaktadır.

Dünyadaki savaşları ve haksızlıkları korumakla görevli Birleşmiş Milletlerin daimi üyeleri de, ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa'dır. İşin ilginç yanı, Dünyada en çok silah satışı yapan bu ülkeler özellikle müslüman ülkelerde karışıklıklar çıkararak, müslümanları birbirine kırdırmayı ve yok etmeyi planlamaktadır.

AMAÇ : Hristiyan Emperyalist Batılı ülkelerin, Müslüman ülkeler üzerinde sürekli fitne, fesat, mezhep kışkırtmaları ile bu ülkeleri geri kalmışlık ve cehalet içinde bırakarak, gerektiğinde üzerlerine korku salarak müslümanları parçalaması, bölmesi, sürekli baskı, yokluk ve cehalet içinde kalan bu ülkeleri ve bölgeleri kontrol altına alarak, haçlı seferleri ile Müslümanlığın gelişmesine engel olmak, müslümanları yok etmek ve yukarıda anlatılan tüm doğal kaynakları sömürmektir.

SONUÇ : Müslüman ülkeler bu fitne, fesat, mezhep kışkırtmaları ile kendilerine kurulan bu tuzakları görmedikçe, Müslümanlığı gerçek anlamda anlayıp yaşamadıkça, birlik ve beraberlik içinde olmadıkça, eğitime önem vermedikçe bu kışkırtmalar , iç çatışmalar uzun yıllar devam edecek ve Hristiyan emperyalist güçler, Müslümanlığı yok edinceye ve ellerindeki tüm doğal kaynakları bu kargaşa ortamında sonlandırıncaya kadar sömürmeye devam ederek, Müslümanların gelişmesine asla izin vermeyecek ve yok etmeye çalışacaklardır.

Bu nedenle tüm müslüman ülkelerin birlik ve beraberlik içinde olması, bu tür tuzaklara düşmemesi, müslümanlığı gerçek anlamda yaşaması, bu ekonomik zenginlik içinde güçlerini birleştirerek ortak araştırmalar, ortak üretimler, ortak eğitim kurumları kurarak eğitim seviyelerini artırmaları, AB birliği benzeri siyasi, ekonomik, Endüstriyel ve AR-GE alanlarında işbirlikleri kurarak birbirlerine destek vermeleri çok önemlidir.

AMA maalesef hiçbirinden ses gelmiyor ve oyunlar devam ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar