Mehmed Sıddık ALADAĞ
ÖLÜLERE TELKİN OKUMAK.
İmam Mâlik, "Ölülerinize Lâilâhe İllellah telkin edin."3 hadisindeki "ölüler" den, "ölüm döşeğindeki hastaların" kastedildiğini belirterek, definden sonra telkine dâir sahih bir haber bulunmadığı için, ölüye telkin vermek mekruhtur, demektedir.(el-Ceziri. I, 501; Seyyid Sabık. I, 548; Hasan el-Idvi, s. 9-10)
İmam Şafi'î ise, yukarıda geçen hadisteki "mevtâ= Ölüler" kelimesinin hakiki manada olduğunu belirterek, definden sonra telkinin müstehap olduğunu söyler.
İmam Ahmed b. Hanbel de Şafi'î ile aynı görüştedir. İmam Ebü Hanife ise, telkinin ne emredilmiş, ne de yasaklanmış olduğunu, insanların definden sonra telkin verip vermemekte serbest olduklarını söylerken,5 telkinin müstehap olduğuna kail olan ulemâ,
Peygamber efendimiz (S) in definden sonra telkini emrettiğini belirtmektedirler.
Bu konada Ebû Umâme'den (v. 9/630) rivayet edilen hadiste Ebû Umâme, Rasülullah (S) in şöyle buyurduğunu işittiğini söylemiştir: "Sizin din kardeşlerinizden biri ölüp de kabrini toprakla düzlediğiniz zaman, içinizden biriniz onun mezarının başında durup şöyle desin: "Ey falan oğlu filân!" ölü işitir fakat cevap veremez.
Sonra tekrar şöyle desin: "Ey falan oğlu filân" ölü; "Bizi irşad ettin, Allah'ın rahmeti üzerine olsun." der, fakat siz duyamazsınız. Sonra şöyle desin: "Ey Allah'ın kulu, bu dünyayı terkederken ettiğin ahdi hatırla. Allah'dan başka ilah olmadığına ve Muhammed (S) in onun rasûlü olduğuna şehadet ettin.
Allah'ı rabbın. İslâm'ı dinin, Muhammed (S) i peygamberin, Kur'anı rehberin, Ka'be'yi kıblen olarak kabul ettin..."( Günümüzde ölüye verilen telkinde diğer iman esasları da zikredilmektedir, (bkz. el-Ceziri, c. I, s.501; Abdullah Siracu'd-Din s. 60) Bunun üzerine Münker ve Nekir el ele tutuşup biri diğerine: "Haydi gidelim. Böyle cevabı telkin edilenin yanında ne yapılını." der.
Sahabilerden biri, telkin verenin, cenazenin annesinin adını bilmemesi halinde ne yapacağını soruyor. Rasülullah (S) de: "Havva'ya nisbet eder." yani annesi olarak Hz. Havva'yı zikreder buyurdu.( Suyuti, Şerhu's-Sudûr, v. 44 b; 176 b: Hasan el-Idvi, s. 10; Rodoslzâde, Ahvâl-i Âlem-i Berzah, v. 12b-13 a; Seyyid Sabık, c. I, s. 547; Abdullah Siracuddin, s. 60-61)
Denilmiştir ki;
Telkin, ölmek üzere olan kişiye kelime-i tevhidi; definden sonra ise kabri başında ölüye iman esaslarını hatırlatmaya denir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), “Ölmek üzere olanlara ‘lâ ilahe illallah’ demeyi telkin ediniz.” (Müslim, Cenâiz, 1, 2 [916, 917]) buyurmuştur. Ölüm döşeğindeki kişilerin sağ tarafı üzerine çevrilerek yüzü kıbleye gelecek şekilde yatırılması müstehaptır.
Aklî melekeleri yerinde olup konuşma yeteneğini kaybetmemiş kişiye kelime-i tevhid telkin edilir. Telkinin amacı hastanın hayata veda ederken tevhid inancını hatırlamasına yardımcı olmaktır. Telkin sırasında “kelime-i tevhid” ve “kelime-i şehâdet” söylemekle yetinilmeli; kişi, söylemeye zorlanmamalıdır.
Hz. Peygamber (s.a.s.), ölmek üzere olan kişinin yanında Yasin sûresini okumayı da teşvik etmiştir (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 24 [3121]).
Cenaze gömüldükten sonra mezarda beklenir mi?
Ölünün kabre verilmesinden yani defnedilmesinden sonra bir süre orada durup beklemek, sorgu melekleri tarafından sorgulanması sırasında onlara cevap vermesini kolaylaştırması için Allah'a dua etmek, bağışlanması için mağfiret dilemek sünnettir
ölümlerinden sonra telkinin kendilerine bir faydası olabilsin. Oysa mümin kimse öyle değildir. O henüz dünyada iken zaten iman edilmesi gereken hususlara iman etmiş ve bu iman üzere de ölüp gitmiştir.
Ancak burada yapılan şey, mümin ölürken bu esnada gördüğü ölüm şiddeti ve ıstırabı nedeniyle, insanların tüylerini ürperten iki meleği görerek aklı başından gitmiş bir haldedir, bir tür bir unutkanlık içerisindedir. Burada telkin ile ona yapılan şey, sadece bir hatırlatma olmaktadır.
İşte bu, gaybi olan yani bir tür bilinemez olan konularda, kabir durumuna ilişkin bize ulaşan bilgiler bunlardır. Ancak gözlerimizle veya duyu organlarımızla görüp müşahede ettiğimiz ve bu dünyada hissettiğimiz şeylere gelince, işte ben şimdi onları sana hatırlatmaya çalışacağım. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Sen yine de öğüt ver, çünkü öğüt müminlere fayda verir.” (Zariyat, 51/55)
Şimdi de bir başka ayet meali, Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah’tan korkan öğütten yararlanacak. En büyük ateşe girecek olan kötü kimse ise öğütten kaçınır.” (A’la, 87/10-12)
Sen de kesin olarak bilirsin ki, atalarından, yakınlarından ve arkadaşlarından ölenler olmuştur.
Bunlardan hiçbiri beraberlerinde dünyadan bir şeyler alıp kabre gitmiş değillerdir. Oysa hepsi de dünyaya ve dünya varlıklarına oldukça düşkün idiler. Ne uğrunda yorulup didindikleri ve ne de zorluklarla toplayıp biriktirdikleri bir şeyi götürdüler, ne de bir başka şey. Götürdükleri tek şey bir kefenden başkası değildir. Sadece dünyada işledikleri amelleriyle kabirde baş başa kaldılar.
Buhari ve Müslim ile Tirmizi Enes b. Malik’ten rivayet ediyorlar. Enes b. Malik’in dediğine göre Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur: “Ölüyü üç şey izler; bunlardan biri ailesi, diğeri malı ve üçüncüsü de ameli yani yapıp işledikleridir. Bunlardan ikisi geri döner, geriye sadece biri kalır. Ailesi ve malı geri dönerler, o ameliyle baş başa kalır.”[ Müslim, Zühd, h: 2960]