Mustafa Cemal TOMAR

Mustafa Cemal TOMAR

DÜNYA SÜRGÜNÜMÜ BENİM

DÜNYA SÜRGÜNÜMÜ BENİM

Bu başlığı atarken üstâd, şair, merhum Sezai Karakoç'un; "Sürgün ülkeden başkentler başkentine" şiiri aklıma geldi.

Doğarken acılar içinde doğar, ağlamaklı gözlerimizle dünyaya gözlerimizi açarız. Doğum ile ölüm arasında kaldığımız süreye "hayat" diyoruz. Dünya hayatının süresi kuşkusuz kişiden kişiye değişiklik gösterir. Kimisi doğarken ölüyor, kimisinin ömrü bir asrı aşıyor. Ömrün uzun ya da kısa olması bizim elimizde değildir Tıpkı dünyaya gelişimiz gibi. Bizim tercihimizle olmadı.

Annemizi- babamızı, memleketimizi, tenimizin rengini, boyumuzu, ömrümüzün zamanını biz tayin etmiyoruz. Allah Teâlâ'nın takdiri ile oluyor. Dolayısıyla kimse, renginden, boyundan, ırkından dolayı yargılanamaz, övünemez ya da yerinemez. Bu manada herkes Allah Teâlâ katında eşit mesafededir.

Dünyaya gelirken hiç bir şeyimiz yokken geliriz, dünyada her şeye sahip olmak isteriz, lâkin ölünce de her şeyi bırakıp gideriz. Çok garip bir durum değil mi? Bu duruma hemen hemen her gün onlarca örneğe şahit oluyoruz. Her gün ölümler bize örnektir. Fakat bir türlü ibret almıyoruz.

Kur'an-ı Kerim'deki cennet tarifine bakıp dünya hayatımızı karşılaştırdığımız zaman, dünya hayatı bir sürgün yeri gibi gelir insana. Adem babamız ve Havva anamız cennetten çıkarılıp dünyaya gönderilmeleri tabiri caizse cennete göre bir sürgün yeri mesabesindedir. Dünya bir sürgün yeri gibi olduğunu her zaman yaşıyoruz, fakat farkında değiliz. Üzerimizde tonlarca ağırlığında hava basıncı olduğu halde farkında olmadığımız gibi.

Hayat boyu, hayatımız mücadele etmekle geçiyor. Hayatta kalmanın bin bir meşekkati vardır. Dünyaya geldiğimizden son nefese kadar bu mücadele devam etmektedir. İhtiyaçlarımız süreklidir. Her geçen gün ihtiyaçlar çoğalıyor. Bazı sosyal bilim uzmanlarına göre; insanların ihtiyaçları sınırsız olduğunu söylerler.

Bir ihtiyacı gideriyorsun, peşisıra öbür ihtiyaç zuhur ediyor. Bir dertten kurtuluyorsun, öbür dert hemen gelip seni buluyor. Hayat adeta sürüm-sürüm bizi süründürüyor. Dünya hayatı hiç yakamızı rahat bırakmıyor. İnanan müslüman kardeşlerimize inşallah ölümle beraber bu dünya sürgünü son bulacaktır.

Dünya sürgünü imtihan gereği olsa gerektir ki bazılarını çok süründürüyor, bazılarını az. Bazıları ise dünyayı kendine cennet edinmeye çalışıyor. Kim ne yaparsa yapsın dünya cennet gibi olması mümkün değildir. Mutluluk hormonunun belli bir seviyesi vardır. Seviye 100 ise bütün yandaşlarınızı da çağırsanız 101 yapamazsınız. İlâhi nizam böyle tesis edilmiştir. Her şey dünyada zıddıyla kaimdir. Mutluluktan sonra dikkat ederseniz insanı bir mutsuzluk bulutu sarıyor. Zaten sürekli neşeli,huzurlu, mutlu, olunsa belli bir süre sonra bu duyguların da heyecanı azalır. Her istediğine anında kavuşabilme imkânı olduğunda dünyanın artık sonu gelmiş demektir. Zira dünya sürgün yeridir. Çalışmak, proje üretmek, projeleri hayata geçirmeye çalışmak, mücadele ve rekabet etmek, terlemek, yorulmak, yerine göre zarar-kâr etmek vardır dünyada. Hastalık, hastalıkla mücadele, kıtlık -açlık, sefalet, hukuksuzluk,zulüm, torpil, umut, umutsuzluk,hüzün vs. vardır dünyada...

Semûd'a kardeşleri Salih'i gönderdik. -Ey halkım, Allah'a kulluk ediniz. Sizin, O'ndan başka bir ilahınız yoktur. Sizi yeryüzünde meydana getiren ve sizin orayı imar etmenizi dileyen O'dur.Hud: 61

İnsanoğluna dünyayı imar etme görevi verilmiştir. Bu görev çok zorlu bir görevdir. Kıyamete dek sürecektir. Bir taraftan imar işlemleri devam ederken, bir taraftan da yıkım işleri, savaşlar devam etmektedir. Kâinat içinde zerre mesabesinde olan dünyamız, milyarlarca insan bu denli edevata rağmen ne kadarını imar edebildik acaba?

Yukarda da belirttiğim gibi Bakara 36﴿ Şeytan oradan onların ayağını kaydırdı da bulundukları yerden onları çıkardı. Biz de “Birbirinize düşman olmak üzere inin! Bir zamana kadar sizin için yeryüzünde kalacak bir yer ve ihtiyaç maddeleri vardır” dedik.

Ayet-i Kerime'ye dikkat edilirse, yasak olan meyve ağacından yenilmesi süreci, o sürecin akabinde cennetten çıkarılıp yeryüzüne indirilmesi hadisesi vardır. Buradan hareketle şairin de dediği gibi, "uzatma dünyamın sürgünümün benim" gerçeği ortaya çıkıyor. Havva anamız- Adem babamız dünya küresine indirimişlerdir (sürülmüşlrrdir) . Yani imtihan için gönderilmiştir. Onların soyundan gelen bizler de aynıyız. Burada bakara Suresi 155. Ayet-i Kerime hatıra geliyor." Andoldun ki, biraz korku,açlık, mallardan, canlardan eksiltmek suretiyle sizleri imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdeler olsun" buyurulmaktadır.

Hayırlısıyla bu dünya sürgününün bitmesini Rabbimizden niyaz ediyoruz.

Özet olarak dünya bir sürgün yeridir ve geçicidir. İnsanın bedeni dünyayı temsil eder, ruhu ahireti ve bâki olan hayatı. Bedene hapsedilmiş engin ruhumuz sürgündedir. Ruh bedenden ayrılıp cennete huruç ettiğinde huzura kavuşacaktır. Rabbimiz dünya sürgününü hayırlısıylâ bitirip, engin ruhumuzun hürrüyete kavuşarak cennete huruç olanlardan eylesin cümlemizi.

Yunus'un dizeleriyle sözlerimi noktalamak istiyorum.

Dünyaya gelenler gider

Kalanlara Selam olsun.

Hakkımızda hayır dua,

Kılanlara selam olsun...

Sular Hep Aktı Geçti

Kurudu vakti Geçti

Nice han nice sultan

Tahtı bıraktı Geçti.

Dünya bir penceredir

Her gelen baktı geçti..

Yunus Emre

Başöğretmen

M. Cemal TOMAR

09.01.2024

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.