Ahmet Şükrü KILIÇ

Ahmet Şükrü KILIÇ

Hayatın en sessiz imtihanı

Zor günlerdi. Ankara’nın ayazı yalnız duvarlara değil insanın içine de işler ya, o günlerde hayatın yükü de aynı soğuklukla çökerdi omuzlarıma. Bir memur maaşıyla aile geçindirmek zaten başlı başına bir denge oyunuydu; fakat o maaşa bir de haciz konulmuşsa, insan ilk önce kendi kafasının içini düzene sokmak zorunda kalır. Bizi vuran bir alacak verecek meselesi değildi. Biz yazmanın bedelini ödüyorduk. Rabbim kalemi nasip etmişti; demek ki satırların hakkı da böyle ödenecekti.

Üç çocukla ev geçindirmek zordur derler. Oysa ben hep en tatlı tarafının “Zor olanı seçmek” olduğuna inandım. Akıllı adam olduğumu söyleyemem belki fakat yazdıkları yüzünden tazminat ödeyen bir insanın akleden biri olduğunu rahatça ifade edebilirim. Tek akıllılığım da bu değildi doğrusu. Hayatın bazı yerlerinde zekâ değil feraset işe yarar; feraset ise insanı önce kendi gururundan kurtarır.

Bu yüzden yaşadığınız sarsıntılı günlerde yapılacak ilk işi hemen söyleyeyim; maaş kartını eşinize teslim edeceksiniz. Harçlığınızı ondan alacaksınız. Böylece geçimin yükü aile içinde bir düzen bulur, siz ise “Para bul” telaşından kurtulursunuz. Ekmek parası olmasa bile evde her zaman un bulunur. Bereket bazen bir tavada kızaran haşhaşlı ekmekte gizlidir. Çocuklar bunu yokluktan değil, kendilerine özel hazırlanmış bir ikram sandıkları için bayılarak yer. İnanç, bazen bir sofranın en görünmez ama en besleyici lokmasıdır.

Sonra yürüyeceksiniz. Yürümek insana hem nefes verir hem izzet. Spor yapan biri olmak değil burada mesele; yürüdükçe insan kendi içine doğru açılır, dünya genişler. İş yerine yürüyerek gitmek, eve yürüyerek dönmek, sizi hayata karşı daha dik tutar. Bir bakmışsınız insanlar “Ne güzel yaşıyorlar” diye imrenir olmuş; halbuki siz sadece ayakta kalmanın inceliğini öğrenmişsinizdir. Dolmuş paranız da yoktur ki, cebinizde kalsın!

Hayatta büyütülecek pek az şey vardır aslında. Standartlarınızı koruduğunuz sürece, her yanlışa çomak sokacak cesaretiniz olur. Korkular değil, konfor bağımlılığımızdır bizi esir eden. İnsan kendi hayat standardının esiri olursa hakikatin yanında durmayı feda eder. Fakat siz ayakta kalmayı öğrenince, bir süre sonra siz olmaktan da çıkarsınız; daha büyük bir “Siz” olursunuz. Hiç ummadığınız insanlar bir anda karşınıza çıkar, hiç beklemediğiniz vesileler kapı aralar. Siz Allah için zulme karşı durduğunuzda, O’nun sizi yalnız bırakacağını mı sanıyorsunuz; elbette size birilerini gönderir.

Hayatı dibine kadar yaşamak bazen acının en keskin yüzünü görmek demektir. Fakat o acılar sayesinde var olduğunuzu hissedersiniz. Bir tebessüm bazen bir cennet esintisi gibi değiverir alnınıza. İnsan umutla dirilir, sabırla yürür, hatırlayarak büyür.

Hiçbir şeyi abartmadan, kendine bir misyon yüklemeden, hayatı propaganda kirliliğine bulandırmadan, sadece “Kul” olduğunu bilerek yaşamalı insan. Çünkü insanlık kitap okuyarak kolayca kazanılacak bir şey değildir. İnsan olan; başkalarının zulmünü de sevincini de kendi ruhunda tartar, yakınının yüreğine de aynı hakikati taşır.

Yaradan ne güzel buyurmuş; “Sizin şer bildiklerinizde hayır vardır!”

İnsan bu sözün sırrını ancak hayatın içinden yürüyerek, acıdan geçerek, tevazu içinde direnerek anlayabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.