Prof. Dr. Mustafa Talha GÖNÜLLÜ
Parlak Tokmak Evrimi!
– Bir düşünce notu
Eskiden işler daha doğrudan ve daha sadeydi.
Çalışmak, ortaya bir şey koymak demekti.
Bir işi yaparsan görünürdün. Görünmek için başka özel bir çaba harcama uygunsuzdu.
Çünkü havanın içine bir şey koyarken görülür, tokmağı indirir, ses çıkarır, işini yaparken fark edilirdin.
Zanaatkâr toplumlarda iş elle tutulurdu.
Emek doğrudan sonuç verirdi.
Marangozun yonttuğu tahta, demircinin dövdüğü demir vardı.
Tokmak eldeydi ve gerçekten bir işe yarıyordu.
Ah evet o zaman ahilik vardı! Yani herkes birbirine kardeşti. Herkes bir bütünün kıymetli birer parçasıydı.
Ama zamanla işler değişti. Çağ değişti.
Ve bu değişimin içinden bir evrim gelişti: Parlak Tokmak Evrimi!
Tokmak parladı; ama iş değil.
İşin kendisi yavaş yavaş arka plana çekildi.
Nasıl göründüğü, nasıl sunulduğu, nasıl izlendiği öne geçti.
Tokmak hâlâ eldeydi ama aşağı inmesine bakılmıyordu artık.
Her yerde tokmağın parlaklığı konuşulur oldu.
Parlak tokmak, zamanla insanların alıştığı, hatta vazgeçemediği bir simgeye dönüştü.
Küresel köyde işler büyüdü.
Kalabalıklar bir kentlere doluştu, sıkıştıkça sıkıştı.
Emekler fabrikalara taşındı. Üretim arttı ama insan görünmezleşti. Makinaların sesi çalışan insanları örttü.
Üretenlere oranla izleyenler, seyredenler arttı.
Masalar çoğaldı. Ve masalara işbaşı yoğunlaştı.
Dolayısıyla koordinasyon en önemli iş oldu. Toplantılar yoğunlaştı.
Toplantılar kendini göstermenin arenası oldu.
Giderek, iş, iş gibi olmaktan çıktı. İşler daha çok izlenebilirliğe ve biçimlere dönüştü.
Masum “Nasılsın?” sorusu bile artık bir iş raporuna dönüştü: “Çok yoğunum, çok işim var!”
Sözler kıvır kıvır ve ip üstüne binalar dizecek incelikte oldu.
Cümle kurmak, iş yapmaktan daha makbul hale geldi.
Sonra insanların geliştirdiği, en mahir ve en masum hizmetçilerden biri olan;
çoğu zaman tutkuyla sevilen, bazen günah keçisi ilan edilen dijitalleşme geldi.
Herkesin elinde bir ekran, herkesin gözü bir başkasında olmaya başladı.
“Ne yaptın?” değil, “neredesin?” sorusu öne geçti.
Herkes görünme yarışında artık!
Ama bu hizmetçili ortam, parlak tokmak için daha da parlak bir zemin sundu.
Artık tokmak, iş için değil, görünmek için tutuluyordu.
Parlaklık, üretimin önüne geçti.
Ve insanlar bu ışıltının efsununa kapıldı.
Gerçek, ışığın altında gölgede kaldı.
Emek, efektle kapatıldı.
İz bırakmak değil, izlenmek yetiyor artık.
İzlenme sayısı, işin içeriğinden daha kıymetli.
Parlak tokmaklar sadece ışık yansıtır; iş üretmez.
Parlaklık geçer, tortu kalır.
Her çağın gözünü kamaştıran tokmakları olur.
Ama ışık çekildiğinde, geriye ne kaldığı anlaşılır.
Parlaklık baki değildir.
Ürüne değen tokmak, iz yapar.
Ve işler günün sonunda kendini duyurur … ama mutlaka.
Ahiliğin sessiz tokmaklarından, İbn Haldun’un “umran çöküşleri”ne kadar her dönem,
gösteriye karşı işi, kalabalığa karşı anlamı,
göze karşı hakikati önceleyen insanlar vardı.
Sorgulayan gençlik çoğalıp tekrar o sese kavuşacak. İşin, üretmenin ve kardeşliğin samimi sesini…
Onlar ekrana değil, evrene bakacak.
Onlar tokmağı hayatı yoğuran bir araç olarak görecek.
Ve biz biliyoruz:
Zaman, her parıltının silgisidir.
İşleyen tokmak, gerçeğin yankısıdır.