Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Sesli düşünüyorum!

Erdoğan devrinin en çok rahatsız eden tarafı, cemiyetin yaşadığı ahlâkî tereddi. İktidarın bu tereddiyi doğrudan teşvik etmemiş olması masumiyetinin beratı değildir. Hatta aksini arzu ve temenni etmiş olması da sebeb-i necad olmaz.

Açıkçası bu hususta yapılabilecek çok şey yapılmamış; maddî refah için gösterilen gayretin yüzde onu bile mâneviyat ve ahlâk tahkimi için gösterilmemiştir.

Bu rezilliğin birinci sıra temel sebebini teşkil eden MEB sistem ve müfredatına dokunulmamış, Kamal Atatürk'ün tahribkâr mânevî mirası mukaddes emanet gibi korunmuştur.

Düşününüz ki, milletin bütün ferdleri şekillendirilmeye en müsaid yaşlarda bu tahribkâr cendereden devlet cebri ile geçirilmektedir. Türk çocuklarının kahir ekseriyeti kendi doğum tarihinden önce Kamal Atatürk'ün doğum tarihini heceliyor; Peygâmber Efendimizi hiç bilmeden Kamal Atatürk'ün rahle-i tedrisine oturtuluyor.

Çoğu, Efendimizin ebeveyninin ismini bilmez ama Ali Rıza Bey ve Zübeyde Hanımı bilir. Hatta bu iki ismi Peygamber Efendimizin ebeveyni sananların kemiyeti küçümsenemeyecek çokluktadır.

Osmanlıcanın eğitim müfredatına ilk mektebden itibaren mecburî ders olarak konmamış olmasının arkasındaki saiki anlamak mümkün değil. Kamal Atatürk'ün mânevî hâkimiyetinin bu seviyede devam ettiğine ihtimal vermek istemem lâkin başka bir saik de aklıma gelmiyor. Bir ölünün yüz yıllık tahakkümü milletin hayatında hâlâ bu çapta müessirse oturup ağlamak lâzım.

Latin harflerine geçiş bir intihar değilse bir katliamdır; milletin mânevî katliamı.

Ayasofya'yı açma cesareti gösteren Erdoğan'ın bu meselelerde korktuğunu düşünmek mantığıma oturmuyor. Müdrik değil, demek de zor. İster istemez o meşhur kelâm yadıma düşüyor: Hikmet-i hükümeti bilmiyoruz! Ya öyle değilse? Ya hikmet-i hükümeti aşan bir şeyler varsa.

Aile Ak Partinin devr-i iktidarında devlet müdahalesine çok fazla maruz kaldı. İyilik zannıyla yapılmış olsa bile çoğundan zarar gördü. İstanbul Sözleşmesi, kadının beyanına hamledilen "nass" kat'iyeti, süresiz nafaka, babayı sokak köpeği gibi ikide bir evden uzaklaştırmak, çocuğa vurulan fiskeyi sebeb-i ceza addetmek, kadının çalışmasına yapılan teşvikler ve diğerleri âile yapısını paramparça etti, yıktı.

Oysa gönül isterdi ki, yola mücahid olarak çıkan Ak Parti kadroları, yol ve köprü ile sembolleşen dünya refahı için gösterdikleri gayretin yüzden birisini mânevî hayatımız için de gösterselerdi. Bu saatten sonra gösterirler mi? Bilmiyorum. Gösterseler bile bunca tahribkârlığı tamir etmeleri kabil olur mu? Sanmıyorum, ancak temenni ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.