Mehmet KAÇAR
ESAS ENGELİLER KUR’ÂN’A GÖRE AKLINI KULLANAMAYANLARDIR?
Geçtiğimiz günlerde engeli vatandaşlarımızı için resmi makamlarca “engelliler günü” kutlandı. O gün engelliler için yapılanlar ve yapılacak olanlar anlatıldı. Birde biz burada Kur’ân’da geçen engelli kavramlarına bakalım ve dini açıdan engelli ne demekmiş onu anlamaya çalışalım. Bedensel engelliler, engeli organları hariç diğerleri karşılığında ibadetlerden sorumlu tutulurlarken, zihinsen engelliler tamamen muaf görülerek mükellef dahi tutulmamışlardır. Bunların dışında bir de aklı ve bedeni tam ve yerinde olup da aklını Allah(C.C) yolunda kullanmayanlar vardır ki işte en önemli engellilik durumu budur. Bu tür engelliler kendilerini yeryüzünde ilah olarak görürler ve kendi kurallarını kendileri koyarak yaşamaya çalışırlar. Ayet ve sünneti dışlarlar.
Toplumda, kimi görsel, kimi işitsel, kimi bedensel ve kimisi de zihinsen pek çok engelli insanımız var. Bunlarda bizlerin birere kardeşi ve bunlarında dinen eğitilmeleri gerekmektedir. Bu insanların engelli olan uzuvlarından dolayı onların hareketlerinin kısıtlanmış olduğunu görüyoruz. Yaşam konforları çok kısıtlanıyor ve diğer insanların yardım ve eğitim desteğine muhtaç duruma düşüyorlar. Onların vücutlarının engelli olması, onları bu dünya hayatından asla koparmıyor aksine onlar pek çok alanda üst düzey başarılara imza atmaya devam ediyorlar. Hatta, bunların bir kısmı hiç engeli yokmuş gibi çalışırlarken hiç engeli olmayan bazı insanlardan çok daha verimli ve başarılı işler başarabiliyorlar.
Gerçek “engelli” olmak, demek ki başka bir şey ve bunu da Kur’ân bize haber vermektedir. Kur’ân’a bir göz atacak olursak, ayetleri okudukça bu farkı anlayabiliyoruz. Kur’ân’a göre; gerçek “engellilik”; beden de olan engellilik değildir, fehimde, düşüncede ve fikirde olan engelliliktir. Fehim; anlama, kavrama, idrak etme anlamlarına gelir. İnsan, eğer organlarını doğru kullanmıyorsa, işte asıl engellilik burada görülüyor. Allah insanda yaratmış olduğu her organının işlevini e yaratmış ve bu işlev üzerine kullanılmasını istemiştir.
Bakınız Yüce Allah (C.C) bu konuda ne buyuruyor: “Onların; -kalpleri (akılları) var fakat (hakkı) anlamazlar,- gözleri var amma (gerçeği) görmezler ( ve onlar gözlerini gerçeğe kapatırlar), -kulakları var fakat (doğruyu) duymazlar.
Onlar hayvanlar gibidirler. Hatta hayvanlardan da sapıktırlar. Onlar gaflet içerisindedirler.”(A’raf, 179)
Acaba, bizleri yoktan ve toprak denen nesneden yaratan sahibimiz, neden insan adını verdiği bu varlığı, diğer bir yaratılmış olan hayvanlarla kıyasladı? Hatta bazı durumlarda hayvandan da aşağı gördü dersiniz? Neden böyle bir tabir kullanıyor Kur’ân?
Bizler biliyoruz ki bizim dışımızdaki hayvanlar sevk-i tabii veya insiyak dediğimiz içgüdü ile hareket ederler. Akıl, irade gibi sorumluluk gerektiren durumları yoktur. Onlar, sadece doğal ihtiyaçlarının Bu sebeple mükellefiyetleri ve ahlakî sorumlulukları, toplumsal görevleri yoktur. Özetle hayvanlar, idrak, akıl ve muhakeme bilincinden yoksundurlar. Yaptıkları işlerin zararlımı yoksa faydalı mı olduğunu bilmezler ve onlar sadece kendilerine yüklenen kotlara yapması gerekenleri yaparlar. Bu konuda neden böyle olduğunu dahi düşünmezler. Eğer onlara da insanlara verilen akıl, idrak ve muhakeme gücü verilmiş olsaydı bunları kullanırlardı. İşte insan kendine yaratılırken verilen üstün özelliklerini Allah için ve Allah yolumda kullanmazsa, elbette hayvanlardan da aşağıda bir konuma düşmüş olacaktır ve gerçek engelli olanlarda bunlardır.
Nasıl ki, hayvanlar böyle bilinçsiz, ilkesiz, sorumsuz, statüsüz ve manevi veya ahlakî değerlerden yoksun varlıklarsa, ayette özellikleri anlatılan insanlar da tıpkı hayvanlar gibi, sadece gezip tozan, gününü gün eden, yiyip içen ama herhangi bir amacı olmayan sorumsuz varlıklar durumundadırlar. Bunlar, yaşamak için değil, yemek için yaşarlar, hayvan gibi yerler, içerler, nefsî arzularını tatmin ederler. İşte bunlar hakiki engellilerdir.
Bunların amaçları, sadece dünyadan zevk almak ve maddeten dünyadan nemalanmaktır. Ahiret kaygıları ve inançları yoktur. Dünyadan sonra sorumlu olmayacaklarını düşünürler. Üstelik bu gruba girenler doyumsuzdurlar, hatta arzularının tatmininde hayvanlardan da ileri düzeyde doyumsuzdurlar. Ama şu bir gerçek ki, nefsini kendine ilah edinip ona boyun eğen insanların, bu dünya hayatında hiçbir konuda doyuma ulaştıkları görülmemiştir.
Demek oluyor ki, gerçek engellilik;
-Aklını kullanmamak,
-Hakikati anlamamak,
- Gerçeği görmemek,
-Doğruyu duymamak,
- Yaratılış hikmetini kavramamak,
- Kendisinin ne için bu dünyaya gönderildiğini fehim etmemektir.
Yukarıda verdiğimiz ayete benzer olan bir başka ayeti kerimede ise: “Yoksa sen onların çoğunun hakikate kulak verdiğini veya onu kavradığını mı sanıyorsun? Hayır, onlar ancak hayvanlar gibidirler, hatta yoldan sapma konusunda daha beter durumdalar!” (Furkan, 44)
İşte bize dinimiz böyle bir engelli duruma düşmemeyi öğütlerken, hayvanlardan daha aşağıya düşmememizi tavsiye ediyor. Akıl etmiyor musunuz, Fehim etmiyor musunuz dereken gerçek engellilerin bunlar olduğunu öğütlüyor.