Yusuf ZABUN
SİNEMA FILM VE TV DİZİLERİNE BİR BAKIŞ.!!!
Dizilerin birey ya da toplum üzerindeki tesirinden söz edebilmek için evvelemîrde "sihirli kutu" Tv'den az da olsa bahsetmemiz gerekir.
Yegâne bir iletişim aracı olarak yaygın bir şekilde izlenebilen, kitleleri kalıba sokma ya da kalıbdan geçirebilme özelliği ile öne çıkan televizyon kanalları hâberlerden tutunda kültür ve eğlence programlarının arasına serpiştirilmiş reklamlara kadar kaçınılmaz olarak seyredilmekde.
İnsânın beş duyusunu harekete geçiren tv ekranları, milyonlarca insânı olumlu yöne kanalize edebildiği gibi olumsuz kullanıldığında da silâhdan daha etkili olarak yok etme gücüne sâhib...
Çocukları bağımlı hâle getirdiği, taklitçiliğe özendirdiği, gençleri suça teşvik etdiği gibi bir çok olumsuz isnâtların odağındadır şübhesiz...
Fertleri, âileleri, toplumları, âdetâ bombardımana tutarak; mesajları olduğu gibi kabûle zorlayan tv programları arasında seçim yapamayacak hâle getirilen çocuklar, bu durumdan en fazla etkilenen kesimdir.
Tv'de yayınlanan bir hâber programında çocukların baliyi nasıl çektikleri uygulamalı olarak anlatılırken, "ben de merâk ederek bali alıp kimseye görünmeden denedim.
Sonra da bu alışkanlık yapdı, bırakamadım" diyen genç bir delikanlı gibi..
Çeşitli televizyon haber programlarında hırsızlık tatbîkatlarının ayrıntılarıyla haber olarak yayınlanması, hırsızlık ve dolandırıcık
kursu gibi ses getirmekde...
Hele de "aksiyon filimlerini aratmayacak bir kovalamaca" demeleri yok mu?!
Televole programlarını, kısa sürede lüks ve râhat bir hayâtı göz önüne sererek paranın su gibi akdığı bir hayâtın sunulması, nice âilelerin dağılmasina, nice genç kızların hayâtlarının kararmasına neden oldukları bir vâkıa...
Sinema filmleri ve dizilerin konu ve subliminal mesajları; fikir, ahlâk ve davranışları etkiledikleri bir gerçek..
Bu etki bazan müsbet olsa da çoğu zaman menfidir.
Mafya, şiddet, aldatma, lüks hayât ve uyuşturucu temâlı filmler altın çağını yaşadı, yaşıyor.
O günkerde tiyatrocu ve film sanatçısı Şevket Altuğ, "niçin ekranda olmadığına" dâir şu notu düşüyordu:
“Sektöre sızan ABD’li ‘uzmanlar tarafından Türk toplumunun değerleri altüst edildi.
Bütün diziler tabanca, tüfek, mafya, yatak, aldatma…
Millet birbirini öldürüyor.
Bu ortamda ben olamam.
Çünkü biz yapdığımız işlerde topluma sevgiyi, hoşgörüyü, mahalle kültürünü, birlikde yaşamayı ve dayanışmayı öğretmeye çalışdık.
Böyle bir senaryoyla karşılaşırsam, yaşıma rağmen hâlâ oynayabilirim.
Fakat karşılaşacağımı hiç zannetmiyorum.
TV’ler yoluyla toplumu CIA eliyle kirlettiler, mahvedip böldüler.
Gündüz kuşağı zaten rezâlet....
Kimse umursamıyor.
Türk toplumunu bilinçli bir tükenişe götürüyorlar."..
Giderek değişiyor olsa da; zengin kız, fakîr erkek, nâmûslu pavyon kadınları, ağaların zâlimliği tekrârlanıp durdu.
Hele de İmâmlar; sarıklı, çübbeli, kara sıfatlı, çember sakallı, şalvarımsı, büzgülü torba pantalonlarla tasvîr edildi.
Ellerine de 'Sultânahmed mahkûmları' gibi 33'lük kehribar tesbihleri tutuşturuldu.
Oyuncuların çoğu alaylı, sahneler yapmacık ve çekimler kalitesizdi.
Şimdilerde ise; âileler, çocuklarının toplumsal ve moral değerler yerine tv'lerden aşırı derecede etkilenmelerinden sızlanır oldular.
Zîrâ, yol göstermekden ziyâde reyting uğruna kişileri yok ediyor olması, 'televizyon birey' 'aşamasından 'televizyon toplum'a geçişin bir sonucu olarak; muhatablarına doğrunun yanlış, yanlışın doğru olarak verilebilme gücünü elinde bulunduran tv'ler artık yeni toplum oluşdurma iktidârını yakalamışlardır.
Olayları tahlil becerisi yerine ilkel algılamaları ipotek altına alarak kişileri istediği gibi sevk ve idâre gücünü elde etmişlerdir.
Basın kartını takanların, kamerayı eline alanların lâyüsel sokak röportajlarıyla kendilerine kapalı kapıların olamayacağı düşüncesinden hareketle paparazzi peşinden koşması bu yüzdendi.
Ferdiyetçi toplum inşâsı adına hemen her gün cümle kanallar; birbirine benzeyen yerli dizilerle toplumun her kesimini ekrana bağlayarak, farkında olmadan derinden etkilediler.
Brezilya'nın "Pembe diziler'i ile Kung fu gibi uzakdoğu dizileri; Uzay yolu, Dallas, Görevimiz tehlike, Kaçak, Bonanza, Yalan rüzgârı, Küçük ev, Cosby âilesi, Aşk gemisi, Şahin tepesi, Köle Isaura gibi vahşi batı dizileri başı çekmekteydi.
Öyle ki hırsızlar dizilerin başlama saatini seçerler, hanımlar dizi günlerinde misâfir kabûl etmezlerdi..
Diziler genellikle iyiler ve kötüler üzerine kurulur ve iyinin kötüyü yenmesini konu eder.
Ancak; iyinin neden iyi, kötünün neden kötü olduğu araşdırılmadan izleyicinin tatlı rüyâlar görmesini sağlamaya çalışır.
'Tatlı câdı' dizisinde olduğu gibi bir burun oynatımıyla isteklerine kavuşabilme özlemini duyar izleyici..
Sonunda ütopikleşen kişiler gerçekçi bir film ya da diziyle karşılaşdığında canları sıkılarak beğenmeme moduna geçdiler.
Kartallar Yüksek Uçar, Berivan, Zerda, Asmalı Konak gibi yerli dizilerdeki ortak tema; güç iktidâr ve servetin, râhat, lüks bir hayât için önemli olduğu, gelenek ve törelerin her şeyin üzerinde, hanım ağaların gözde olduğu, erkek evladın her şeyin üzerinde tutulduğu, aşiret kurallarıdır.
Yıllarca kötülenen, insânların özgürlüğünü kısıtlayan, insânı insân olarak değil de kullanılacak bir meta olarak gören, kendi çıkarı için kullanan ağalık sistemini iyice 'züğürt'leşdirdikden sonra şimdilerde modernize ederek, özenilecek bir hâle getirmeye başladılar.
Yeşilçam filimlerinde aşiret reîsleri ve ağalar; evi, toprağı olmayan köylüyü maraba gibi çalışdıran, derme çatma kulübeye hapsederek şilte, mitil, kırık testi ile çalı çirpi mizanzenleri arasında gösterildi.
El veren, yol gösteren değil, köylülerin gelirini toplayan, boğaz tokluğuna çalıştıran, borçlandırarak kendisine bağımlı kılan at ve çizmesiyle despotluk yapan toprak sâhibi olarak tanımlandılar.
Ve etrâflarına düşünüp sorgulamadan, kayıtsız şartsız hizmet etmeye âmâde uşaklar yerleşdirdiler.
Egoları şişirilerek her türlü güç ve iktidârın üstünde yansıtıldı.
Öyleki, râkib ağaların güç ve iktidâr mücâdelelerinden devletin bile hâberi olmadı.
Meselâ; Berivan dizisinde, kan da'vâsı sonucu vukûu bulan ölümler üzerine sorguya alınan Halîl Ağa: “Siz kânûnların dünyâsında biz ise aşiretin dünyâsında yaşıyoruz, sizin bizi anlamanız imkânsız" demesi aşiretin kendi kânûnları olduğunu imâ etmektedir.
Kırık Ayna, Zerda, Berivan ve Kınalıkar dizilerinde erkek çocuğun âile ve aşiret için kız çocuğundan daha önemli olduğu işlenmekteydi.
Kırık Ayna dizisinde, aşiretin başına geçecek ve soyun devâmını sağlayacak bir erkek evlâda sâhib olabilmek için üçüncü eşini alan Candar Ağanın;
“Erkek evlâd için neleri yakdığımı, neleri yıkdığımı bir bilsen” sözleri mânidârdı...
Zerda dizisinde, ikinci gelinin doğumunup hastanede erkek çocuk doğacak diye heyecânla bekleyen ağa ve anasının, hemşirenin; “gözünüz aydın nûr topu gibi bir kızınız oldu” sözleri üzerine çocuğu bile görmeden sinirle hastaneden ayrılması, yine aynı dizide hanım ağanın oğluna “her biri birbirinden kuru kadınların sana lâzım olanı veremedikleri gibi..." replikleri de...
Berivan dizisinde, hanım ağanın, Rojin’in babasına; “eğer kızın bir erkek evlâd verirse çocuğun ağırlığınca altın veririm” demesi de..
Bu tür kurgulara destânlarda da rastlanır. Meselâ; Manas destânında “..çocuksuz kadın, dul kadın, kısır kadın, odun olmakdan baska bir faydası olmayan meyvesiz ağaç”a benzetilmektedir.
Bunlara rağmen yine de kadın, Türk destân kültürünün en önemli ögesi olmaya devâm etdi.
Yaratılış destânının Ak- Ana’sı gibi...
Dizilerde işlenen temalar, bazan hayâl ürünü olsa da, gerçeklikleri de gözden ırak tutulamaz.
Çiçek Taksi, Narkoterör, Arka Sokaklar, Perihan Abla, Osman Sınav imzâlı Yalnız Kurt dizisi gibi....
'Yalnız Kurt', Türkiye'nin yakın târihine ışık tutarak; ABD 'Barış Gönüllüleri'nin Türkiye'ye gelişinden itibâren yaşanan darbeleri, ihânetleri, cinâyetleri, anarşi ve terör olaylarını ele almakda..
Golyat'a yâni Câlût'a karşı verilen destânsı mücâdeleyi anlatan dizi;
Türkiye'nin geçmiş dönem darbeleri, cinâyetleri, anarşi ve terör olaylarıyla; toplumsal kırılmaların ışığında iyilerle kötüler arasında amansız bir mücâdelenin dönüm noktaları ekrana taşınmakda.
Bir tv muhâbirine göre; dizilerin hiçbiri masal anlatmıyordu:
'Hepsi Türkiye’nin yüzü'ydü.
Hem göze, hem de kulağa hitâb eden tv dizilerinin önemi ve insânları etkileme yönü dikkate alındığında bu sektörde çalışanların çok daha itinalı olması gerekmez mi.?
Her şeye rağmen son yıllarda 'yerli ve millî' anlayışının dizilere de yansımaya başladığını memnuniyetle görmekteyiz.
Kızılcık şerbeti, Uzak şehir, Taşacak bu deniz gibi dizilerde absürt sahneler, itici perdeler olsa da 2025 senesinin ses getiren dizileri sayılabilir.
Bu terakkinin sonucu olarak: 300' den fazla yapım 150'dan fazla ülkeye ihrâç edildi.
TÜİK verilerine göre, dizi ve film sektöründe geçen sene 602 milyon dolar ihrâcat rakamına ulaşıldı.
2025 senesi hedefi 1 milyar dolar..
Yerli yapımlar, birçok platform aracılığıyla 150'yi aşkın ülkede 800 milyonu aşkın seyirciye ulaşan sektöre devlet desteği 47 milyon lirayı buldu.
İhrâç edilen dizilerin başında "Muhteşem Yüzyıl", "Kurtlar Vâdisi" gelmektedir.
Bu diziler 70 ayrı ülkede 500 milyondan fazla seyirciye ulaşdı.
Bu gibi diziler, târihi gerçekliğinden uzak ve kurgu ağırlıklı olduğu için eleştirilse de muhteşem Türk târihini gündeme taşıdığı bir vâkıa...
Târihin sayfaları açıldıkca, dizi sektörüne bol mikdârda malzeme çıkmakda.
Lokomotif görevini Trt üstlenmeliydi. Ve öylede oldu.
TRT tarâfından finanse edilen büyük prodüksiyonlar artık ete kemiğe büründü.
Meselâ Alparslan: Büyük Selçuklu...
Senaryosu 'Emre Konuk'a âid olan “Akli Yapım” imzâlı dizinin yönetmeni "Sedat İnci"..
Reyting ölçümlerine göre zirveye oturmuşdu.
Dizide, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun devlet yapısı, siyâsi olaylar, savaşlar, Sultân Alparslan'ın hayâtı ve Anadolu’nun kapılarını nasıl açdığı işlenmekdeydi.
Dizinin kadrosunda; Barış Arduç, Fahriye Evcen, Mehmed Özgür ve Yurdaer Okur gibi güçlü oyuncular bulunmakda.
Fahriye Evcen’in zayıf oyunculuğunu, Tuğrul Bey rolündeki Barış Bağcı, Çağrı Bey’i oynayan Erdinç Gülener ve Kekavmenos rolüyle Toprak Sergen kapatmışdı.
Dizinin konusu ve oyuncu kadrosu kadar, müzikleri de güzeldi
Seksenler, Yûnus Emre Aşkın Yolculuğu, Sakarya- Fırat, Osmanlı Tokatı, Bir Yûsuf Masalı, Yedi Güzel Adam, Diriliş Ertuğrul, Pâyitahd Abdulhamîd, Alparslan: Büyük Selçuklu, Elimi Bırakma, Barbaroslar,: Akdenizin Kılıcı, Hacı Bayrâm-ı Velî Aşkın Yolculuğu, Teşkilât gibi ses getiren diziler...
Kezâ, muhtelif kanallarda gösterilmiş; Sağır Oda, Ekmek Teknesi, Elvâda Rumeli, gibi dizileri de saymak mümkün.!!!
Trt'nin ses getiren târihî yapıtlarından biri de:
"Mehmedçik Kut'ül Amâre..."
Trt'nin "Diriliş Ertuğrul" ve 'Pâyitahd İstanbul' dan sonra en iddiâlı dizisiydi.
Kût'ül Amâre savaşı; İngilizlerin târihdeki en büyük hezimeti olup
burunlarından kıl aldırmayan mağrûr İngilizler, bu destânsı iki mağlûbiyetden sonra dünyâ jandarmalığını ABD'ye bırakmak zorunda kalmışlardı.
Irak'ın Kût şehrinde kuşatılan 10 bin İngiliz ve Hint'li askerin Osmanlı Ordusuna teslim olduğu bir zafer...
TRT'nin bu zaferi diziye çevirerek "Mehmedcik Kût'ül Amâre" ismiyle klasikleşdirmesi takdîre şâyân...
Konya Büyükşehir Belediyesinin 2 milyon dolar civârında bir yatırım yaparak katkıda bulunduğu dizinin çekimleri Karapınar'daki platolarda yapılmışdı..
Tekden Film yapımcısı Mehmed Bozdağ ile yönetmen Doğan Ümîd Karaca'nın kuvvetli oyuncu kadrosuyla çekilen dizinin senaryosu, mizanseni, plato ve rollerin yerinde dağıtımı,
çekim tekniği, renk ve ışığı başlıbaşına bir emek ürünü...
Tarihî film ve dizileri daha evvel merhûm Yücel Çakmaklı ve öğrencileri yapmak istediler.
Ancak; başaramadılar. Sâdece bir çentik açdılar.
Günümüzde ise, TRT-1'de gösterilen Mehmed: Fetihler Sultânı, Teşkilât gibi diziler reyting rekorları kırmakda...
Zîrâ; emperyalist sinema ve onun güdümündeki etki ajanları kıt imkânlarla koskoca "Kuruluş" dizisini bir sahnede gözüken telofon direğine fedâ etmişlerdi.
Sinema eleştirmeni olamasak da iyi bir film izleyicisi sayılırız.
Bunun sonucu olarak, 2 Şubat 2018 târihli bölümünde; Osmancık taburunun pusuya yakalandığında kaldırılan bayrak ya da livânın her nedense o günkü bayrağı yansıtmadığı, mavzer tüfekleriyle müsâdeme esnasında en fazla 20 metre âteş menzilî olan tabancaların yer yer kullanıldığı ve ayrıca; Arnavutluk diyârından gelen Serdâr Gökhân yâni "Şeyh Efendi"nin yarım ekmekle ayakda gösterilmesi dikkâtimi çekmişdi.
Kezâ, Payitâhd Abdülhamîd dizisinde de koskoca Cihân Sultânına, bölümler boyu atelyede tomruk biçirmişlerdi.
Mehmed'in yerine birâz titrek kardeşinin "Osmancık" taburuna katılan Saîd'in ağabeyine sâhib çíkmayıp onu ihbâr etdiğinde "Süleymân Askerî'den yediği azar sahnesi ve replikler unutulmazlara girdi.
Ayağını tedâvi ederek, bulunduğu su kuyusundan çıkararak ve kara yılanın sokmasına ramak kala onu öldürerek üçdür Hüsrev oğlu Mehmed'in düşüne giren peçeli "kara gözlü diber", çölde yakaladığı kara yılanı ninesine getirmesi ve ninenin de, kara yılan ciğeriyle kara eşek sütünden ilâç yapıp bir hastaya vermesi perdeye güzel yansıtılmışdı.
Mehmed'in rüyâsında ayağından yaralanarak çölde tek başına kaldığında melek yüzlü birinin âdetâ âb-ı hayât içirmesiyle onun ayağının iyileşeceğine işâret olarak yorumladığım "kara gözlü dilber"in sırrı ortaya çıkmışdı.
Bazı silâhlı müsâdeme sahneleri, yine TRT 'de yayınlanan yarı belgesel tadında Bolu/Aladağda çekilen ve başrolünü Murâd Yıldırım'ın oynadığı tek bölümlük "Kırımlı" filmini anımsatması ayrı hâz oluşturdu.
"Diriliş Ertuğrul Gâzi" dizisinde gönüllerde yer edinen, ancak; Ahlat'da bırakılarak diziye ara veren "Gündoğdu", Antalya/1979 doğumlu Kaan Taşener'in Teşkilât-ı Mahsûsa başkanı Süleymân Askerî olarak ortaya çıkması seyirciye güven vermişdi.
Yetimhâneden alınarak özel olarak yetiştirilen İngiliz ajanı "Gaddar Cox''u 1971 İsparta doğumlu İlker Aksum göz dolduruyordu.
Hele avucunda tutduğu çamuru sıkarken söyledikleri...
Diğer oyuncular; Mehmed karekterine hayât veren Manisa 1993 doğumlu İsmail Ege Şaşmaz, kardeşi Sâid, 1993 İstanbul doğumlu Semîh Ertürk, Vıctorıa, 1992 doğumlu Yevlayiva Dedova ile en son "Vatânım sensin" dizisinde "Gürcü Sâlih" rolünde oynayan 1979 doğumlu Sivas'lı Emre Başer...
"Diriliş Ertuğrul"un "Süleymân Şâh"ı 1946 Mudurnu doğumlu Serdâr Gökhân'ın yâni Hüsrev Paşanın bu kere; "Şeyh Efendi" rolünde gözükmesi de hoşdu.
Ha söylemesem olmaz. İlk bölümde hastâhanede tedâvi gören ayağından yaralı oğlu Mehmed'e Mudurnu'nun meşhûr "Kızılcık Tarhana Çorbası"nı içirirken;
"Oğlum bu çorbayı iç... Ölüyü bile diriltir" demesi yok mu.?
Kahîr seyirciden tam not aldığını söylemek isterim.
Oldukça uzun sayılan yazımızın sonuna gelmiş bulunuyoruz.
İnânmış 50 bin kişilik Alpiyle 200 bin kişilik kahbe bizans ordusunu dize getirerek Anadoluyu bize Yurt yapan asıl ismi Muhammed bin Dâvûd Çağrı olan Malazgirt Kahramanı Alp Arslanın ceng meydânında yapdığı bir hitâbetle iletimize son verelim:
“Ya muzaffer olur gâyeme ulaşırım ya da şehîd olarak Cennete giderim.
Sizlerden beni tâkib etmeyi tercih edenler, tâkib etsin.
Ayrılmayı tercih edenler, gitsinler.
Burada emreden Sultân ve emredilen asker yokdur.
Zîrâ bugün ben de sizlerden biriyim.
Sizlerle birlikte savaşan bir gâzîyim.
Beni tâkib edenler ve nefislerini Yüce Allâh’a adayarak şehîd olanlar, Cennete; sağ kalanlar gâzîliğe kavuşacakdır.
Ayrılanları ise, âhiretde âteş, dünyâda rezillik beklemektedir"..
Kalın sağlıcakla.!!!