Liyakat, Devletin Vicdanı, Milletin Namusu
Bir ülkenin bekası, tankla, topla değil; liyakatle korunur.
Çünkü liyakat, devletin vicdanı; milletin namusudur.
Bir makama, o işin ehli değil de, torpille gelen birinin oturması sadece adaletsizlik değildir, yetim hakkına, şehit hakkına el uzatmaktır.
O koltukta hakkıyla oturması gereken biri varken, liyakatsiz birinin oturması; alın terine ihanettir, millete yapılan sessiz bir darbedir.
Liyakatsizlik, sadece bir yönetim hatası değildir…
O, çocuklarının geleceğini çalan, ülkenin umudunu karartan bir zehirdir.
Liyakatsizliğin hüküm sürdüğü bir yerde; adalet susar, emek ezilir, hakkaniyet un ufak olur.
Torpil, ilmin önüne geçtiğinde; akıl körelir, vicdan ölür, ülke düşer.
Devletin her kademesine liyakat yerleşmezse; orada ne adalet yaşar, ne huzur yeşerir. Çünkü liyakat giderse, beraberinde ahlak da gider, bereket de gider.
Liyakatsizlik, sadece bir insanın değil; bir milletin alın terine, şehidinin kanına, yetimin duasına ihanet demektir.
Bir ülke, böyle bir vebalin altından kalkamaz.
O yüzden, makamı hak edenlere vermek; sadece bir yönetim tercihi değil, bir vatan borcudur.
Bir ülke, liyakatsiz ellerde yükselmez; sadece sürüklenir…
Gerçek kalkınma, makam sahiplerinin kim olduğuyla değil, ne bildiğiyle ve ne kadar adil davrandığıyla mümkündür.
Unutulmamalıdır ki; torpille yükselenler, devletin temeline konan en büyük çatlaklardır. O çatlak büyüdükçe, ne kurum ayakta kalır, ne toplum huzur bulur.
Liyakat, bir devletin uzun ömürlü olabilmesi için en kritik merkezdir.
Onun olmadığı yerde; hüsran kaçınılmaz, çöküş kesindir.
Çünkü adaletin olmadığı yerde güven olmaz, güvenin olmadığı yerde ise hiçbir sistem yaşayamaz.
Liyakat varsa umut vardır.
Liyakat varsa adalet vardır.
Ve liyakat varsa, o devletin temeli sarsılmaz!
01.11.2025 Özkan ORUN