Zahid YÜKSEL
Modernite ve insan
İnsanın hakikat arayışı İnsanın yeryüzüne ayak başkasıyla beraber başlamıştır. Yeryüzüne ayak basmadan önce insan ruhu yukarıdan aşağıya bakan bir konumdaydi.Mevlana'nın dediği gibi kaynağından koparılan her varlık acı acı inleyerek kaynağını arar. Bu kaynağını arama serüveni bazen bir izsürücü eşliğinde, bazen ben batanlari sevmem diyen peygamberlerin önderliğinde çağlar boyunca devam etmiştir. Kaynağından koparılan insan, ruhunda ayrılık hasretimin çilesini çektikçe arayış içerisine girmiş ve bu kutlu arayış, insanı sonsuz bir tefekküre sevk etmiştir. Hakikat arayışını sürdüren insan ötelerden gelen ilham ve manevi nurlarla ruhunun çürümesini engellemiştir. Arayışın sona erdiği durumlarda insan varoluş gayesini unutmuş ve çıkılmaz bir girdabın içerisinde kendini bulmuştur.
Hz. Adem'e ilk öğretilen şey varlıkların isimleriydi. Eşya yani varlıkların isimleri üzerinden bakılan her zerrede hakikatin hakikatini keşfetme yolculuğudur bu ilk öğretilen. "Eşya manaya açılan bir kapıdır".İnsan eşyaya yani varlık alemine hikmet gözüyle baktığında eşya üzerinde tasavvur kabiliyetine sahip olmuştur ve eşya İnsanın iradesi altına girmiştir. İnsan esya ile arasındaki lehte ve aleyhte olan dengeyi kaybettiğinde eşyanın kendisine hükmettiği durumuna düşmüş ve insan eşya üzerindeki tasavvur kabiliyetini kaybetmiştir.
Modern çağ dediğimiz bu çağda İnsanın hakikat arayış yolları bazen tıkansa da ahsen-i takvim merdivenine tutunma çabası devam edecektir. İnsan hakikati ararken hakikati nasıl araması bilgisine de sahip olmalıdır. Nietzsche büyük bir hakikat arayıcısı olmasına rağmen nasıl bulması gerektiğini bilmiyordu ve sonunda çıldırmaktan başka bir yolu kalmamıştı.
Modern düşünce ile beraber hayat, bilgi ve varlığın anlamı parçalanmıştır. İnsan düşüncesi bütünlüğünü yitirip hâlesini yitirmiştir. Yüce yaratıcı ile ilişkisini yitiren inançsız bir dünyada hiçbir doğrunun ve hiçbir değerin tek başına ayakta kalması imkansızdır.
İki asırdır insanlık sadece maddi anlamda ilerleme kaydetmiştir. Ve bu maddi ilerlemeye de 'Medeniyet' demiştir. İnsanı kendi değerlerinden koparan, insan kalabalığından barbar ruhlu canavarlar üreten Batı'nın ürettiği bir medeniyet anlayışı söz konusu.
Batı medeniyeti, insanı; hem ilahi alandan hem de ilahi olandan uzaklaştırdı.
Köklerle irtibat kesilince göklerle de irtibat kesildi.Tüm erdemlerini kaybeden 'modern tutsaklar' yaşamlarını nasıl devam ettirebilir.
Bütün dünya aynı yöne doğru gitmekte, aynı şeyi izlemekte ve aynı şeyi düşünmektedir. Maddi ve manevi gelişimimiz arasındaki dengeyi kaybetmiş durumdayız.
Aslında bütün bir insanlık büyük bir inanç krizinin içerisinde; ne var ki düşünme melekelerini kaybeden insan, sorunun ve krizin temeline inme ve hakikatle sınırlı da olsa bağ kurma iradesini de yitirmiş durumda. Durum böyle olunca yaşadığımız 'Modern Dünya' hergün biraz daha çölleşmekte ve bu çölleşme maddi ve manevi alandaki tahribatı ve yıkımı daha da derinleştirmektedir. Hakikatle aramıza hergün yeni perdeler girmektedir. İlerleyen Medeniyet önümüze ısmarlama bir hayat sunmaktadır. "Yanlış hayat doğru yaşanmaz" demişti Theodor Adorno. Ever doğru yaşamıyoruz çünkü yanlış bir hayatın içinde kıvranıp duruyoruz.
Modern hayat aslında zehirli olanı ilaç diye önümüze koymaktadır. Sağlıklı bir bedene ve sağlıklı bir iradeye sahip olmamamız belki de buradan başlıyor. Bizi zehirleyen şeyin ilaç olduğunu sanmamız, bizi 'asıl ve esas olan'dan koparıp simülasyon alemine sürüklemektedir.
Modern insan her yerde yalnız ve her yerde sürgün hayatı yaşamaktadır. Artık sevmeye hiç vakti yok. Hayatın kontrolü kendi ellerinde değildir artık. Hakikat yolundan/yaradılış gayesinden fersah fersah uzaklaşmıştır. Bütün bir insanlık Nietzsche'nin düştüğü duruma belki de düşmüş durumda.(arayış krizi) Batı Medeniyeti kendi elleriyle tanrıyı öldürdü.(Felsefenin ve Kilisenin tanrısını) Ancak 'La' nın devamını getiremedi. Bütün inançların kökünü kazıyarak insanlığı büyük bir boşluğa itti. Bu boşluk Batı Kültür ve Medeniyeti üzerinden bütün bir insanlığa inanç ve anlam krizini getirdi. İnancın üzerine inşa edilen bütün "ahlak ve erdem siteleri" bu kriz karşısında yok olmanın eşiğine geldi.Haz, hız ve ayartıcı kültür, bu ahlak sitesinin yerine yükselmeye başladı. Görsel ve işitsel kültür, aklın düşünme ve kalbin tefekkür etme yeteneği önünde maddi setler oluşturarak, aklın ve kalbin kendi dünyalarından kopmasına yol açmıştır. Aklıyla düşünmeyen ve kalbiyle tefekkür etmeyen modern insanın körlüğü işte bu noktada katmerleşerek büyümektedir.
Okyanusa doğru akan su yatağından çıkmış durumda. İnsanı hakikate götüren araçlar amaçların bizatihi kendisi oldular. Amaçlar ortadan kaybolmaya yüz tutmuş durumda. Bizi hiçbir sonuca götürmeyen (pratik uygulamalar hariç) madde dışında hiçbirsey görmeyecek kadar maddi dünyayı dalan ve daldıkça maddi dünyanın esiri olan 'Modern İnsan'ın en büyük temel sorunu varoluş gayesini unutmasıdır.
Biz sadece maddi ilerlemeye 'Medeniyet' dedik. Peki bu 'İlerleme' bize ne kattı, insanlığı nereye götürdü. Medeniyetin bizi götürdüğü yerde biz var mıyız, insanlık var mı? Kendini kaybeden insan bu 'ilerleme' içinde neyi aramaktadır?
Daha fazla konfor, daha fazla kazanç, efektlerle donatılmış rahat ve sahte bir hayat, nefsin önündeki dizginleri kırarak özgürleştiğini zanneden bu küresel düşünce bizi uçuruma doğru götürüyor olmasın sakın!
Modern hayat, insana nefsinin hoşuna giden bütün ışıkları yakıyor. Hayatımızda ışıklar çoğaldıkça karanlığımız bir kat daha artıyor. Gözlerimizin üzerindeki perde kalınlaşıyor. Uzağı göremiyoruz. Zahmetsiz ve cefasız bir hayatı kovalıyoruz. Yeni Ahit kitabında " Dar kapıdan girmeye çalışınız; çünkü geniş kapıyla geniş yol, insanları mahva götürür ve buralardan geçenler çoktur ama hayata götüren kapı dar,yol sıkışıktır ve bulanlar azdır deniliyor. Hakikate götüren yollar dardır, zordur ve engebelidir. Bütün bu zorlukları göze alarak ve göğüs gererek yola çıkanlar, yolda her türlü cefaya ve sıkıntıya katlananlar ancak hakikatin kapısına varabilirler. Çünkü hakikat hak edene lütfedilir.
Peygamberlerin hepsi birer hakikat aşığı ve ışığıdır. Hakikat yolunda en büyük ezayı ve cefayı onlar çekmişlerdir. İnsanı yeryüzü bataklığından kurtarıp sonsuz ve ebedi bir hayata götüren bir ışık bir pusula olmuşlardır. İnsanı gökyüzüne çıkaracak merdiveni bizzat kendi elleriyle dikmişlerdir. İşte insan o merdiveni aramalı, arama yolculuğuna çıkmalıdır. Hakikatin yolu zordur, meşakkatlidir bundan dolayı ışıksız, izsürücü olmadan bulunamaz.
Mantıku't Tayr'daki kuşlar padişahlarını bulmak için uzun bir yolculuğa çıkmışlardı. Zorlu vadiler geçtiler. Yol boyunca çeşitli sıkıntılar çektiler.Yola devam edemeyenler geride kalıp yolculuğuna son verdiler. Sadece otuz kuş yolculuğunu tamamlar ve padişahlarına varırlar. Kalabalıklar geri kalsa da, inandığınız yolda tek başımıza kalsakta, yolumuzda dikenler serilmiş olsa da yolumuza devam etmeliyiz. Nietzsche'nin dediği gibi "Yaşamak için bir nedeni olan insan her türlü nasıl'a katlanabilir".
Bütün manevi yolculukların amacı bizi tekrar ruhumuzla irtibat kurmayı sağlamaktır.