HÜDA PAR’dan gündeme dair önemli açıklamalar

HÜDA PAR’dan gündeme dair önemli açıklamalar

HÜDA PAR, son günlerin gündem başlıklarından Başbakan Davutoğlu’nun görevi bırakması, milletvekili dokunulmazlıkları ve İsrail ile ilişkiler gibi konularda önemli değerlendirmelerde bulundu.

HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yayımlanan gündem değerlendirmesinde, Başbakan Davutoğlu’nun görevi bırakması, milletvekili dokunulmazlıkları, İslamofobia, İsrail ile ilişkiler ve Suriye’ye ilişkin konu başlıkları ele alındı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun görevi bırakma kararıyla ilgili yapılan değerlendirmede, parti içi meselelerin, ülke meselelerinin önüne geçirilmemesi, siyasi çekişmelerin içinde boğulup, hükümet etmede zaafa düşülmemesi, siyasi ve kişisel çıkarların toplumun menfaatinin önüne geçmemesi gerektiği belirtilerek şu ifadelere yer verildi:

“Halkın oyu ile iktidara gelen yöneticilerin üstlenmiş oldukları emaneti toplumun değer, talep ve maslahatı doğrultusunda yerine getirmeleri esastır. İdare ve tasarruf yetkisinde önemli olan, kim tarafından kullandığı değil daha ziyade nasıl kullanıldığıdır. Öncelikle şunu belirtelim ki, yürütme gücünü elinde bulunduran bir partide yaşanan bu değişimin, bir devlet ve hükümet krizine dönüştürülmeden gerçekleşecek olması siyasi kültürümüz açıdan önemli bir gelişmedir.”

Dokunulmazlığın sadece milletvekilleri açısından ele alınması içerik ve zamanlama bakımından isabetli olmamıştır

Bugünkü sistemde nerdeyse her kademedeki kamu görevlilerinin dokunulmazlığının var olduğu ve bu koruma nedeniyle haklarında yasal işlem yapılamadığı bilindiği halde, dokunulmazlıkların sadece milletvekilleri yönünden tartışılmasının etik olmadığına vurgu yapılan değerlendirmede şu ifadeler kullanıldı:

 “Ülkedeki bürokratik oligarşi, dokunulmazlık zırhı altında gücünü korurken, uygulamalarıyla hukuk devleti ilkesine ve adalet duygusuna zarar verirken, ülkenin içinde olduğu psikolojik ortam sebebiyle sadece milletvekilleri açısından ele alınması içerik ve zamanlama bakımından da isabetli olmamıştır. Bu gibi durumların bir daha yaşanmaması için dokunulmazlıklar konusu bir bütün olarak ele alınmalı ve hiç kimseye suç işleme ve keyfi muamelede bulunma yetkisi vermeyecek şekilde yeniden tanımlanması zorunludur.”

“İsrail, İslam ümmetinin kalbine saplanmış bir hançerdir”

Türkiye’nin NATO karargâhında ofis açması için İsrail aleyhindeki vetosunu kaldırmasının ardından gelişmelerin değerlendirildiği açıklamada, bu adımın İslam ümmetini rencide ettiğine dikkat çekerek, şu ifadelere yer verildi:

“Vetosuyla yıllardır israilin NATO’ya girişi hususunda engel oluşturan Türkiye, bu adımı ile israile NATO’nun kapısını aralamış oldu. İsrail, İslam ümmetinin kalbine saplanmış bir hançerdir. Türkiye’nin böylesi bir tasarrufu, bu hançere uluslararası meşruluk ve rahatlık kazandıracaktır. Türkiye’nin böyle bir adımı atmış olması İslam coğrafyasının geleceği ve bölgesel barış için çok tehlikeli bir adım olarak değerlendiriyoruz. Bu durum sadece Türkiye kamuoyunu değil, İslam ümmetini de rencide etmiş ve Türkiye’ye dair umutları ve beklentileri sarsmıştır.” (İLKHA)

Suriye meselesi, İslam düşmanlığı ve İslamofobia, elektrikte kayıp kaçak bedelinin yasal hale getirilmesi konularına ilişkinde değerlendirmelerin yer aldığı HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yayımlanan açıklamanın tam metni:

MİLLETVEKİLİ DOKUNULMAZLIKLARI

Milletvekili dokunulmazlıklarının mevcut dosyalar bakımından kaldırılması ile ilgili anayasa değişikliği önerisinin görüşüldüğü anayasa komisyonu, milletin vekili olma sıfatıyla bağdaşmayan sözlü fiili saldırılara sahne olmasının ardından kabul edilmiştir. Komisyondan geçen tasarı 16 Mayıs’ta meclis genel kurulunda görüşülerek karara bağlanacaktır.

Yargı’nın adil ve tarafsız olduğu, hâkim ve savcıların, her türlü ideolojik bağımlılıktan uzak olduğu bir sistemde kürsü dokunulmazlığı dışında milletvekillerinin dokunulmazlığa sahip olmaması, suç işleyen veya hakkında soruşturma açılan vekillerin yasama faaliyetine engel olmayacak bir şekilde yargılanması hukuk devleti açısından önemlidir.

Yasama dokunulmazlığının resmi ideolojinin ve iktidarın muhalefet partilerine ve muhalif düşüncelere yargı eliyle baskı uygulamaması için bir tedbir olduğuna kuşku yoktur. Fakat sağlanan bu dokunulmazlığın kişiye dilediğini yapma ve suç işleme özgürlüğü anlamına gelmediği aşikârdır. Toplumun hoş karşılamadığı, kamu vicdanını yaralayan söz ve fiillerin dokunulmazlık sayesinde işlenmesine hiçbir sistemde müsaade edilmemektedir ve edilmemelidir. Ancak bugünkü sistemde nerdeyse her kademedeki kamu görevlilerinin dokunulmazlığının var olduğu ve bu koruma nedeniyle haklarında yasal işlem yapılamadığı bilindiği halde, dokunulmazlıkların sadece milletvekilleri yönünden tartışılması etik olmamıştır.

Ülkedeki bürokratik oligarşi, dokunulmazlık zırhı altında gücünü korurken, uygulamalarıyla hukuk devleti ilkesine ve adalet duygusuna zarar verirken, ülkenin içinde olduğu psikolojik ortam sebebiyle sadece milletvekilleri açısından ele alınması içerik ve zamanlama bakımından da isabetli olmamıştır. Bu gibi durumların bir daha yaşanmaması için dokunulmazlıklar konusu bir bütün olarak ele alınmalı ve hiç kimseye suç işleme ve keyfi muamelede bulunma yetkisi vermeyecek şekilde yeniden tanımlanması zorunludur.

Meclis genel kurulunda yapılacak olan dokunulmazlıkların kaldırılması oylamasında, temsil yetkisine zarar verecek ve adalet duygusunu zedeleyecek her türlü söz, fiil ve davranıştan kaçınmaya özen gösterilmelidir.

BAŞBAKAN’IN GÖREVİ BIRAKMASI

Başbakan Davutoğlu’nun parti içi meseleler sebebiyle, partisini genel başkan adayı olmayacağı bir olağanüstü kongreye götürme kararı, Ak partinin kendi iç meselesi olup yapılan spekülasyonlarla ve ortaya atılan iddialarla ilgilenmiyoruz.  Bizzat muhatabı tarafından aksi beyan edilmediğine göre, Başbakan’ın görevden ayrılma kararı kendi tercihi ve takdiridir. Ancak bu kararın, başbakan ve bakanlar kurulu üyelerinde değişikliğe gidilmesini de gerektireceğinden, tüm ülkeyi ilgilendiren boyutu vardır.

Halkın oyu ile iktidara gelen yöneticilerin üstlenmiş oldukları emaneti toplumun değer, talep ve maslahatı doğrultusunda yerine getirmeleri esastır. İdare ve tasarruf yetkisinde önemli olan, kim tarafından kullandığı değil daha ziyade nasıl kullanıldığıdır.

Öncelikle şunu belirtelim ki, yürütme gücünü elinde bulunduran bir partide yaşanan bu değişimin, bir devlet ve hükümet krizine dönüştürülmeden gerçekleşecek olması siyasi kültürümüz açıdan önemli bir gelişmedir.

Parti içi meselelerin, ülke meselelerinin önüne geçirilmemesi, siyasi çekişmelerin içinde boğulup, hükümet etmede zaafa düşülmemesi, siyasi ve kişisel çıkarların toplumun menfaatinin önüne geçilmemesini tavsiye ediyoruz.

ELEKTRİKTE KAYIP KAÇAK BEDELİNİN YASAL HALE GETİRİLMESİ

Hükümet, vatandaştan yıllardır haksız yere tahsil edilen kayıp kaçak bedellerinin elektrik faturalarına yansıtılması uygulamasını yasal hale getirmeyi amaçlamaktadır. . Kaçak elektrik kullananlarla mücadele etmek ve gerekli tedbirleri almak yerine, faturayı tüm halka yansıtarak haksız kazancı yasal hale getirmek katmerli bir zulümdür. Kaçağı ve ihmalden kaynaklanan önlenebilir kaybı sorumsuz vatandaşa yüklemek sosyal hukuk devleti anlayışına aykırı olduğu gibi adalet duygusunu da zedeleyecektir.

Günümüzde temel bir ihtiyaç halini alan elektriğin, dağıtım işini ihale ettiği şirketlerin kârını gözeten bir anlayıştan vazgeçmelidir. Hükümet, sosyal devlet olmanın gereği olarak parti programımızda belirttiğimiz gibi “En alt gelir diliminde bulunan yoksul insanlar için, ailedeki fert başına kanunla belirlenecek oranda su, elektrik ve gaz ücretsiz hale getirmenin yollarını aramalıdır.

Hükümet, Dürüst tüketiciyi mağdur edecek bu kanun tasarısını derhal geri çekmelidir. Bunun yerine, bugüne kadar vatandaşlardan haksız bir şekilde alınan bedellerin, mahkeme kararına gerek kalmaksızın iadesi için yasal bir düzenleme yapmalıdır.

İSLAM DÜŞMANLIĞI İSLAMOFOBİA

Batı ülkelerinde özellikle de Avrupa’da, egemen güçlerin pek çoğu halkın İslam’a olan ilgisinin önüne geçmek için iki yönlü bir proje yürütmektedirler. Bir yandan kendi toplumlarına İslam’ı ve İslami değerleri alabildiğine kötü göstermeye çalışmakta, diğer yandan ise İslam ülkelerindeki kimi devlet kurumu, özel kuruluşlar veya yasadışı örgütler eliyle Müslüman halkın gençlerini İslam’dan uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar.

Maalesef bazı kurum, şahsiyet, cemaat ve örgütlerin İslam adına ortaya koydukları anlayış ve uygulamalar da bu projeye dolaylı da olsa katkı sağlamaktadır. Yalan, gerçeği çarpıtma, olduğundan farklı yansıtma veya abartma yönüyle nam salmış pek çok medya kuruluşu araç edilerek uzun süredir yürütülen bu çalışmalar, başka yerlerde olduğu gibi maalesef ülkemizde de büyüyen bir kampanya şeklinde devam etmektedir.

İslam toplumundaki Müslüman fertleri kişiliksizleştiren, iradesini elinden alıp şeytani amaçların birer aleti konumuna düşürüp, küresel sömürüyü kalıcı hale getiren bu proje, İslam’ın Batı toplumunda hakkıyla bilinip yayılmasını da engellemeyi amaçlamaktadır. Her türlü gayri ahlaki tutum, değerlere hakaret ve yozlaştırıcı faaliyetler alenen ve ısrarla işlenmekte, halkın tepki verdiği durumlarda ise münferiden işlenmiş, kötü niyet taşımayan uygulamalar mazeretiyle maskelenmeye çalışılmaktadır.

Son dönemlerde bu yönde sistematik olarak yürütülen pek çok menfi çalışmayı bu bağlamda değerlendirmek ve gerekli tedbir ve karşı çalışmayı programlaştırmak İslami endişe sahibi şahsiyet ve kuruluşların önceliği olmalıdır.

SURİYE

Suriye’de iktidar ve muhalefet arasındaki çatışmalar Emperyalist devletlerin dâhil olmasıyla kuralsız bir iç savaşa dönüşmüştür. Bu güçlerin desteğiyle gerçekleştirilen hava saldırılarında bugüne kadar birçok katliam gerçekleştirilmiştir. Geçtiğimiz günlerde bu katliamlara bir yenisi eklenmiştir. İdlib’in Sarmada kasabasının rejim uçakları tarafından bombalanması sonucu kampta bulunan en az 60 sivil hayatını kaybetmiştir.

ABD ve Rusya’nın egemenlik mücadelesinin alanı haline dönüşen, İslam ülkeleri açısından etnik ve mezhebi farklılıkların derinleştirildiği bir fitne kazanı haline gelen Suriye’de kan durmuyor insanlık dramı, insanlığın değerlerini tüketircesine daha da derinleşiyor.

İslam ülkelerinin idarecilerinin basiretsizliği, milli çıkar adı altında her türlü İslami ve insani değerin çiğneme pervasızlığı, ortak değerlerimiz etrafında buluşup sorunları çözmek yerine sorunun bizzat kaynağı olan ABD ve Rusya’yı çözüm için adres gösterme gafleti, Suriye’nin mazlum kardeş halkını büyük bir ateşin içine atmış ve halen de yakmaktadır.

Yakılan bu ateşin, şu veya bu biçimde yayılmasına katkısı olanları da içine almadan evvel bir an önce söndürülmesi, Suriye halkının sulh ve selameti için ortaya çıkan sorunlarının barışçıl yöntemlerle çözülmesi başta Türkiye ve İran olmak üzere bölgedeki Müslüman ülkelerin görev ve sorumluluğudur.

İSRAİL İLE İLİŞKİLER

Türkiye’nin NATO karargâhında ofis açması için İsrail aleyhindeki vetosunu kaldırdığı yönünde medyada yansıyan bilgilerin ardından NATO’dan ve İsrail cephesinden yapılan açıklamalarla bu bilgi teyid edilmiştir. Türkiyeli yetkililerin yaptıkları açıklamalar da bu konudaki bilgileri doğrulamaktadır.

Vetosuyla yıllardır israilin NATO’ya girişi hususunda engel oluşturan Türkiye, bu adımı ile israile NATO’nun kapısını aralamış oldu. İsrail İslam ümmetinin kalbine saplanmış bir hançerdir. Türkiye’nin böylesi bir tasarrufu, bu hançere uluslararası meşruluk ve rahatlık kazandıracaktır. Türkiye’nin böyle bir adımı atmış olması İslam coğrafyasının geleceği ve bölgesel barış için çok tehlikeli bir adım olarak değerlendiriyoruz. Bu durum sadece Türkiye kamuoyunu değil, İslam ümmetini de rencide etmiş ve Türkiye’ye dair umutları ve beklentileri sarsmıştır. 

2009 Mayıs ayında uluslararası sularda gerçekleşen ve 10 Türkiye vatandaşının şehid olduğu ve onlarcasının da yaralandığı Mavi Marmara saldırısını gerçekleştiren İsrail ile ilişkiler askıya alınmış ve İsrail, Türkiye’nin öne sürdüğü hiçbir şartı yerine getirmemiş iken, bu adımın atılması dış politika adına bize göre zillet halidir. Hangi amaçla ve ne karşılığında yapılmış olursa olsun uluslararası alanda israilin elini güçlendirecek böylesi tavizlerin verilmesini doğru bulmuyoruz.

Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini devletlerin sıradan bir dış politika meselesi olarak değerlendirilmemelidir. Aksine, İslam ümmetinin yeniden dirilişi ve birliğinin önündeki engelin kaldırılması, bölgenin barışı ve huzuru meselesi olarak bakılmalıdır.

Hükümeti, İsrail ile olan ilişkilerinde vermiş olduğu bu gibi yanlış kararları gözden geçirmeye, Müslüman halkın, ümmetin hissiyat ve hassasiyetleri doğrultusunda adım atmaya davet ediyoruz.

HÜDA PAR GENEL MERKEZİ

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.